Bir kare, canlı, harika bir kare tahayyül edin. Onun kendisini, yaşamını anlatması lazım. Kare'nin aklına en son gelecek şey dört eşit köşesi olduğunu söylemektir: çünkü bunu görmez, bu kendisi için çok alışılmış ve günlük bir şeydir.
Sonra kendi kendime sordum: neden güzel? Dans neden güzel? Cevap: çünkü bu özgür olmayan hareket, çünkü dansın tüm derin anlamı mutlak ve estetik boyun eğişte, ideal özgürsüzlükte yatıyor. Eğer atalarımızın yaşamlarının en heyecanlı anlarında (dinsel konulu dramlar, askeri geçitler) kendilerini dansa verdikleri doğruysa, bu tek bir anlama gelir: özgürsüzlük içgüdüsü çok eski zamanlardan beri organik olarak insana özgüdür ve bizler, şimdiki yaşantımızda-fakat bilinçli olarak...
Günümüz doğru-yanlışları iyi ve kötüleri eserin yaşandığı zaman dilimine göre evrim çizgisinde çokça yol katetmiştir. Bu sebeptendir ki, eseri okudukça zıtlıklarla karşılaşıyor okucu. Doğru yanlış, iyi kötü antonimleri Sokrates zamanında siyah ve beyazdan oluşmakta idi. Kavramları analiz etmek ve kanıya varabilmek için iki seçenek vardı. Birini kabul etmek diğerini kesinlikle reddetmekti. Fakat az önce de bahsettiğim felsefenin evrim sisteminde günümüz doğru yanlışları bir biri ile iç içe olduğundan ne tam doğru ne tam yanlış vardır. Milattan önce dördüncü yüzyıl Sokrates zamanından bildiğimiz siyah beyaz yerini grinin tonlarına vermiştir. Ki zaten tezimizi kuvvetlendiren gri siyah ve beyazın karışımı değil mi?
Evet, inanıyorum ki, tanrı uzun, sevgili gün boyunca her yerde yanınıza gelerek sizleri sebatla, ısrarla dürtükleyip sarsan, uyaran ve azarlayıp suçlayıp duran beni bu kentin (devletin) başına musallat etti.
Çünki hiç kimse, ölümün insanlar için iyiliklerin en büyüğü olup olmadığını bilemez, ama gene de, kötülüklerin en büyüğü olduğundan kesinlikle eminmişler gibi insanlar ondan korkuyorlar. Ve bu o çokça aşağılanan cehaletten başka nedir ki.