Gönderi

Turan'a dönüp: — Nasıl oldu, diye sordum. Mualla Hanım dükkânın camına da yazı istemiş, Turan'ı çağırmışlar. Kuaför Venüs'ün caddeye bakan camekânı sürekli çekilen bir tül perdeyle kaplıdır. Perde gerisinin gizemli, loş atmosferi, ara sıra kıpırdayan kadın gövdeleri, gelip geçen gençlerin merakını kışkırtır, kaçamak bakışlara hedef olur. Turan işe koyulmuş. Kara, kavruk, lakin ne de olsa çiçeği burnunda bir delikanlı. Bir kasaba çocuğu kendi akranı arasında ne kadar yırtık olsa da, hanımlara mahsus bir mekânda yalnız kalınca yüzü gözü kızarır. Üstelik gelen bakıyor, giden bakıyor... Hatta yoldan geçen çarşılı gençler laf bile atmış: — Lan kara deyyus, hadi yine işin iş... Oğlan bütün bunlara aldırmayıp, gözünü işinden ayırmadan kan-ter içinde çalışırken olanlar olmuş. — Ne oldu, diye üsteledim. — Abi içeriden boyuyorum. İşin sonuna yaklaşmışım. Bir hata yapmayayım diye kimselere bakmıyorum. — Eee... — Birden camın önünde biri durdu. — Kim? — Kim olacak, Suna. Mualla'nın kızı Suna. Genç irisi derler ya öyle işte. Bastığı yeri incitmek istemezmiş gibi minik adımlarla bir salınışı vardır, görmeli. Bundan olacak "İncitmez" lakabını takmışlar. Hem frapan, başı havada bir kız. Tüm kasabanın gözü üstünde. Gelip öylece cam önünde duruvermiş. Bir camaltı resmi gibi. Sen say Çin padişahının kızı. Doğrudan Turan'a bakıyor. Oğlan içeride, cam gerisinde. Kızı görür görmez çarpılmış. Venüs'ün "Nü"sü, biçimden çıkmış. İki kolu yanına inmiş, yaprak gibi titriyor. Kız pirelenip içeri girmesin mi. — N'oldu Turan Bey, diyerek gelip elini tutmasın mı? Bizimki zaten üfürsen düşecek, o temas sonucu yıkılıvermiş. Mualla Hanım, dükkânda olan müşteriler kolonya falan koşturmuşlar, Turan onca kadının arasında az sonra ayılıvermiş. Eli elime değdi de, Hem ben yandım hem kendi. diye türküye başladım. Turan "Dalganın yeri değil" diye susturdu. Meyus ve umutsuz.
Sayfa 73 - DERGÂH YAYINLARIKitabı okudu
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.