[Namık Kemal:]
- Azîz ve Büyük Vatanım ne halde?...
Dedi. Bu sual karşısında ben gözlerimin yaşardığını hissettim.
-Vatanınız mı?.. Artık onu Tarihine ve on seneden beri peyder-pey size iltihâk etmekde olan uhreviyyâlara sorunuz aziz ve büyük edîbimiz,
Dedim. Sözümü irtiâş ve telaş ile kesdi,
-Ben fânîlerden ayrılırken tunanın iftirakına ağlayan gözlerimin yaşı henüz kurumamış, dinmemişdi. Bu iftirâka başka hicranlardamı inzimâm etdi ?..
Dedi.
- Ah!.. çok... Pek çok!... Şimdi Vatanınız ser-â-pâ hicrân-zâr, ve vatandaşlarınız ser-â-pâ mâtem-dârdır. Akdenizin, size on sene kürsî-i istigrâk olan ada’ları dörtyüz, beşyüz senelik bir tarihi bu gün belki unutmuş bile...
Bırakdığınız vatanın her ufkunda başka bir yabancının bayrakları dalgalanıyor. İşkodradan Hind denizine, Edirneden Necid çölüne, Erzurumdan sahra-yı kebîr ser-haddlerine kadar hertaraf hicrân-zâr, her ferd mâtem-dârdır. Şeb-nemlerini birkaç dakika sonra güneşin ilk kığılcımlarına içirecek olan şu karşıki dağların ötesinde biraz toprağınız kalmış: vefâ-kâr ve cefâ-keş Anadolu.
Vefâ-kâr ve cefâ-keş kavminizin son efrâdı... Son evladınız bu son topraklarınızı kudurmuş bir cihân-ı gayza karşı dişiyle, tırnağıyla müdafaa etmeğe çalışıyor.
Dedim. Ve ağladım.