Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

288 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Yazarın Kaleminden; Kusursuz Nihilist
.... Yapıtları kişinin en derin inançlarına meydan okuduğunda bile rahatsız etmeye, kışkırtmaya ve esinlendirmeye asla son vermeyen, anlaşılması güç ve aykırı bir düşünür Nietzsche. Yüz yıldan daha uzun bir süre, düşünsel ve kültürel panoramada çok önemli bir şahsiyet olarak tanındı; dolayısıyla düşüncesiyle ciddi biçim de hesaplaşılması gerekiyor. Bir zamanlar Martin Heidegger’in de belirttiği gibi, bugün düşünen herkes, ister “izinde” isterse“ karşısında” olsun, Nietzsche’nin aydınlattığı yolda veya gölgesinde düşünmektedir. Nietzsche, bugün akademik açıdan gördüğü saygınlık ve “modern bir üstad”ın muğlak konum una sahip olması nedeniyle değil, her şeyden önce bir yaşam felsefecisi olduğu için önemli. Nietzsche’nin yapıtları, insan olmanın ne anlama geldiğine dair en önemli sorularla ilgilenir (Nietzsche, insanı, sorgulayan hayvan olarak tanımlar). Ama Nietzsche’ye göre insan kimliğine ilişkin bu varoluşsal sorgulama, tarihe (özellikle ahlâka), kültüre ve politikaya dair bir anlayıştan koparılamaz. Nietzsche’nin politik düşüncesi, içinde bulunduğumuz yüzyılın büyük bir bölümünde, bir karışıklık ve huzursuzluk kaynağı olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden çok yakın tarihlere değin çeşitli dönemler boyunca sallantıda kalan konsensüs, Nietzsche’nin sonuçta politik bir düşünür olmadığı, temelde, toplum sal dünyanın kaygı ve dertlerinden uzakta, tek başına duran bireyin yazgısıyla ilgilenen birisi olduğuydu. Bu görüş, kendisini Nietzsche’nin Nazi ideologları ve propagandacılarının ellerinde kötüye kullanılmaktan “hırpalanmış” olan yapıtlarını kurtarmaya adamış olan ünlü Nietzsche çevirmeni ve biyografi yazarı Walter Kaufmann gibi kişilerin tipik görüşüydü. Ama bunun sonucu, Nietzsche’nin felsefesinin çok önemli bir yönünün, yani politik görüşünün önünü tıkayan, tarihten ve politikadan arındırılmış bir yorumun benimsenmesi oldu. Son yıllarda, Nietzsche’nin politik düşüncesi üzerine pek çok önemli çalışmanın yayımlandığına tanık olundu. Sonuçta, Nietzsche’nin geç modernlik döneminde yaşayan ve varoluşlarının politik ikilemleriyle cebelleşen insanların kaygılarının merkezinde olduğu, artık büyük ölçüde kabul görüyor. Ama ne var ki, açık politik düşüncesi, bazı kişileri rahatsız etmeyi ve birçoklarının da kafasını karıştırmayı sürdürüyor. Nietzsche’nin düşüncesinin politik boyutuna ilişkin sorgulama, Nietzsche’yi konu eden çalışmaların en tartışmalı, en ihtilaflı yönü olmaya devam ediyor. Kafasını politikanın modern dünyadaki yazgısına takmış bir düşünür Nietzsche. Onun her şeyden önce “politik” bir düşünür de olduğunu fark etmek için ― Yunan agon üzerine ilk düşüncelerinden, ahlâkın soykütüğünü yazma girişimine ve modern insanların ahlâki mutsuzluk ve hastalığını tanımlamaya yönelik nihilizm teşhisine kadar ― geniş bir alana yayılan ilgilerine göz atmak yeterli olacaktır. Konuya bugüne değin benimsenenlerden çok daha hassas bir şekilde yaklaşılması gerektiği kanısındayım. Geçtiğimiz iki yüz yıl boyunca egemen olan liberal ve demokratik kanılarla bağdaşma konusunda başarısız olduğundan, Nietzsche’nin politik düşüncesi genellikle ciddi biçim de ele alınmamakta ve göz ardı edilmektedir. Nietzsche’nin politik düşüncesinin şimdiye dek katı ahlâkçı bir tarzda ele alınması, ahlâki edep (iyi liberal) ile ahlâka aykırı veya ahlâk-dışı güç (kötü seçkin ― Nietzsche) arasındaki çatışmayı iyiden iyiye kutuplaştırmaktadır. Nietzsche’nin bugün bizimle konuşabilmesinin tek yolunun bizim terimlerimizi kullanmasına bağlı olduğunu, aksi takdirde bizimle konuşamayacağını belirten hoşgörüsüz varsayım, Nietzsche’nin nasıl değerlendirildiğini fazlasıyla açıklıyor. Modern insanların karşı karşıya kaldığı devasa sorunlara ilişkin önerdiği çözümü yetersiz addederek politik görüşünü reddedebiliriz belki, ama bu, çalışmasında işimize yarar hiçbir bilgi bulamayacağımız anlamına gelmez kesinlikle. Tıpkı yaşam da olduğu gibi Nietzsche’nin çalışmalarında da, hem büyük bir tehlike hem büyük bir vaat dikilir önümüze. Bizzat Nietzsche gösterir bize bunu. Kitabın ilk iki bölümünde, sırayla, Nietzsche’de “üslup” sorununu ve Nietzsche’nin mirası konusunu ele alıp, düşüncesinin tüm çarpıcı yönlerine değinerek, genel bir giriş sunuyorum . 3. ve 7. bölümler arasındaki kısımda, Nietzsche'nin düşünsel çizgisi üzerinde duracak ve eski Yunan üzerine ilk düşüncelerinden yola çıkıp, tartışmamı “ üstün politika” nosyonuyla sona erdirerek, çeşitli yapıtlarının ve temel metinlerinin içerdiği politik önemi göstereceğim. Sonraki iki bölüm de, 8. ve 9. bölümlerde, çağdaş liberalizm ve feminizm üzerinde yoğunlaşarak Nietzsche’nin fikirlerine, son dönemlerin politik düşüncesinde nasıl sahip çıkıldığını irdeleyeceğim Kitabın son bölümü olan 10. bölüm deyse, bugün Nietzsche’nin mirasına ve düşüncesine nasıl sahip çıkmamız gerektiği konusunda kişisel görüşlerimi dile getireceğim. Özetle, “kusursuz nihilist” olarak bir Nietzsche tasviri çizdiğimi belirteyim. Nietzsche yorumlamalarının her biri, tarih, zaman ve mekânın koşullandırdığı bir yapı-bozum ve aynı anda bir yeniden-inşadır. Sonuçta bu kitap da bir istisna oluşturmuyor kuşkusuz. Konunun ya da sorunun kesinleştirici ve kapsamlı bir şekilde ele alındığı iddiasında bulunmaya gerek yok. Nietzsche üzerine yazmak ve çalışmalarının anlam ve önemini yorumlamak, çok riskli değilse de, sorunlu bir girişim. Sanırım , Nietzsche probleminin ― yani onun kim olduğu ve onu okurken, yorumlarken bizim kim olacağımız sorununun ― açık bırakıldığının kesin bir şekilde belirtilmesi daha fazla önem taşıyor. Nietzsche, yapıtlarının hiçbirinde hiçbir yerde ve hiçbir şekilde, politik görüşünün sistematik bir açıklamasına yer vermez. En derin düşünsel içgüdüleri “sistem-karşıtı” olduğundan, bu hiç de şaşırtıcı değildir. Ama yine de, düşünme biçimine, birbiriyle bağlantılı iki tema hâkimdir. Bunlar ise, kültür ve tarihe ilişkin sorunlardır. Nietzsche her şeyden önce kültür ve politika arasında sürekli bir çatışma olarak gördüğü şeyle ilgilenir: Sanat ve kültürün erekleri nelerdir? Toplum örgütlenmesinin, politikanın (adaletin) ereklerine mi, yoksa kültürün ereklerine mi hizmet etmesi gerekir? Ne tip bir yönetim şekli “kültürü” (yani, üstünlük ve gerçek insanların yetiştirilmesini) en iyi destekleyebilir? Nietzsche’nin politik görüşü, ekonomik sömürü ve tahakküm ilişkilerinin karmaşık ve alışılmadık bir haklılaştırımı üzerinde temellenir (Nietzsche bir noktada “ahlâk”ı, “ ‘yaşam’ fenomeninin ortaya çıktığı tahakküm ilişkileri [Herrschaft] öğretisi” olarak tanımlar, (İyinin ve Kötünün Ötesinde)). Nietzsche, insanın üstünlüğünün üretiminin, toplumun hiyerarşik bir toplumal yapının (bir mertebeler düzeninin -Rangordnung) çizgilerinde kurulmasını gerektirdiğine inanır. Nietzsche’ye göre, kültürün yaratımının gerçekleşebilmesi için bir tür kölelik zorunludur. Beyond Good and Evil'da (İyinin ve Kötünün Ötesinde) daha yüksek, daha bütünlüklü ve melez soydan türeyen insan tiplerinin yaratımının, insanlar arasında uzaklıklar, ama ancak belirli türde toplumsal yapılar ve ekonomik ilişkiler aracılığıyla yaratılabilecek uzaklıklar bulunması gerektirdiğini öne sürer. Uzaklıkların, ruhun içinde daha nadide ve daha yüksek, daha kapsamlı varlık hallerine erişilmesini olanaklı kılacak şekilde, şimdiye dek görülmemiş yeni bir genişlemesine ise, yalnızca belirli toplumsal düzenlemeler ve belirli bir politika biçimi aracılığıyla ulaşılabilir (İyinin ve Kötünün Ötesinde). Nietzsche, politikanın taleplerinin meşruluğunun tamamen farkındadır, ama “katı hakikat” olarak gördüğü şeyde, merhamet gözyaşlarının kültürün surlarını yerle bir etmesine asla izin verilemeyeceğini savunur. Nietzsche, tarih sorunu üzerine düşünmeye, 1872’de yayımlanan ilk kitabı The Birth of Tragedy (Tragedyanın Doğuşu) ile başlar. Kafasını kurcalayan sorun ise, dünya tarihini karakterize eden ıstırabı, acıyı, zulmü ve dehşeti nasıl yorumlayacağımıza ilişkindir. Tarihe herhangi bir anlam ve önem atfedilmesi mümkün müdür? Nietzsche’nin bu soruya verdiği yanıtsa, ister insanlık tarihine isterse evrene ilişkin olsun, onlara nihai bir hedef ve erek kazandıracak teleolojik bir görüşün rahatlığına kendimizi bırakamayacağımızdır. Istırap, zulüm, acı ve “günah” (dinsel saygısızlık), insan varoluşunun kökü kazınamaz ayırt edici özellikleridir. Önemli olansa, bunları nasıl kavradığımızdır. Nietzsche bizi trajik bir kültürün yeniden yaratılması için savaşmaya zorlar, çünkü ancak böylesi bir kültür, alacalı doğasında insanın tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarılmasını mümkün kılacak bir uzam (bir polis) yaratabilir. Ama Nietzsche’ye göre insanın “hakikat”inin ortaya çıkarılması için en önemli araç, politika değil sanattır. Nietzsche, trajik sanatın değerlendirilmesiyle bireyin dar kişisel varoluşunun ötesinde bir bakış açısına ulaşabileceğine ve Dionysosca içgörüyü kazanabileceğine inanır. Nietzsche’ye göre, bize insan olma koşuluna ilişkin en derin içgörüleri sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda varoluşun dehşetine ve saçmalığına anlam ve önem atfetmemizi mümkün kılan şey de sanattır (yani, hakikat olarak sanat). İyi ve kötü şeklinde mutlak ahlâki değerler temelinde kurulmuş bir toplum , “bütünün genel ekonomisini” kavramada başarısızlığa uğrar. Bunun yanı sıra, Nietzsche’nin modern Alman devletinde gözlemlediği gibi, araçsal ve faydacı değerler temelinde yükselen, iktidar-güç politikasıyla yönetilen ve bir “paraekonomisi” ile idare edilen bir toplumda, doğru dürüst bir kültür anlayışına ulaşmada başarısız olacaktır. Nietzsche’nin sözünü ettiği ve değer verdiği “sanatın”, bir halkı veya topluluğu bir araya toplayan ve onlara varoluşlarının “hakikat”ini açıklayan kamusal sanat, yani Yunan trajik draması gibi bir sanat olduğunu kavramak önemlidir. Dolayısıyla, bu anlamda sanatın tattırdığı deneyimin politik olduğu söylenebilir. Pek çok şey, “politik” sözcüğünü nasıl anladığımıza bağlıdır. Nietzsche’nin (kendi formülleştiriminde saptadığı üzere, yalnızca yaşam ve varoluşun gerekçelendirilebileceği estetik bir fenomen olarak) “estetizmi”nin, yaşamın insanları çözmeye yönelttiği türden sorunlarla başa çıkmada yetersiz olduğu sık sık öne sürülür. Nietzsche’nin hani şu (estetik kategorisinin yaşamın tüm alanlarına yayılması girişimi anlamına gelen) “estetizmi”nin görünürdeki ahlâki nihilizmine rağmen birçok kişi, iyi ve kötüyü barındıran aleni bir ahlâki (ve ahlâkçı) bakış açısını savunma ihtiyacını hisseder. Ama sanat ve ahlâk arasında basit bir karşıtlık tahayyületmekle itham edilemez Nietzsche. Ne de düşünme biçimine bir “estetizm” suçlaması yıkılabilir tümüyle. Böylesi bir suçlamanın, Nietzsche’nin sanat ve ahlâka dair düşünme biçiminin yanlış anlaşılmasından kaynaklanacağına inanıyorum. Bu kitapta da öne sürdüğüm gibi, Nietzsche’ye göre, sanata, bizi ahlâka-aykırı kılması veya “etiksel”in alanının ötesine geçirmesi için ihtiyaç duymayız, tersine varoluşun dehşeti ve saçmalığını kabul etmemize rağmen ahlâki olmayı sürdürmemizi mümkün kıldığı için ihtiyaç duyarız. Nietzsche, Bismarck’ın Alman Reich’inin doğuşu bağlamında yazarken, insanın varoluş sorununa atıfta bulunma veya bu sorunu çözme yolu olarak (kendisinin Machtpolitik'i [Güçiktidar politikası] kastettiği) “politikayı” sert bir dille eleştirir (Eğitimci Olarak Schopenhauer). İlk yapıtlarından son yapıtlarına değin Nietzsche’nin düşüncesi, “Geist” (tin) ve “Reich” arasındaki karşıtlıkla tanımlanabilir. İnsanlığın ihtiyaç duyduğu şey, şiddete dayanan bir politik devrim değil, eğitim alanında ve insanlığın düşünme biçimlerinde yapılması gereken değişikliklerdir. Kısacası, insanlık, “tin”i bir “kültür” anlayışı üzerinde temellendirmeye ihtiyaç duyar. Nietzsche’nin modern politika eleştirisi, birçok açıdan, Alexis de Tocqueville (1805-1859) ve John Stuart Mill’in (1806-1873) politik görüşleriyle birçok benzerlik taşır. Örneğin, Tocqueville gibi Nietzsche de, modern endüstriyel dünya, modern demokrasi ve bir para-ekonomisi tarafından sahnelenen yeni politik gerçekliklerde gizli tehlikeler bulunduğunu görür. Modernlik her iki düşünür için de, toplumsal atomculuk, ahlâki mutsuzluk ve kamusal eylemin yitirilmesi pahasına özel yaşantı ve özel beğeninin geliştirilmesiyle belirlenmektedir. Bu ise, bitab düşmüş bir politik kültür yaratır. Politikanın, modern para-ekonomisinin sınıf çıkarlarının ve modern teknolojinin araçsal rasyonelliğinin hâkimiyetine girerek bu şekilde yozlaşması tehlikesi ise, insanların kendi kaderleri üzerinde politik denetimi yitirip, politik açıdan duyarsız hale gelebilecekleri bir duruma yol açabilecek olmasında yatar. Bu noktada “devlet” ― Nietzsche’nin dile getirmekten hoşlandığı şekliyle bu “hissiz canavar” ― politik yaşama hükmetmeye ve bireysel özgürlük ile sahici kamusal eylem pahasına çoğunluğun z rbalığını (“kamuoyunu”) yeşertmeye başlar (Mill’de de açıkça görülebileceği gibi bu tehlike, Tocqueville’in “yumuşak despotizm” adını verdiği şeydir). Tocqueville gibi Nietzsche de, liberal bireyciliğe aşağılayıcı bir nitelik atfeder. Her ikisi de, modern bireyciliğin, tamamen kişisel amaçlarla bezeli ben-merkezcil bir takıntıyla sonuçlandığına inanır. Nietzsche’ye göre insanlığın önündeki tehlike, toplumun, kültürün önemini göz ardı ederek, bir beğeni yoksunluğunun kültürü alaşağı etmesine olanak tanıyacağıdır. Böylece, toplum, yalnızca “mutluluğun” (ama maddi arzuların tatmini anlamında anlaşılacak şekilde mutluluğun) peşinde koşan ve kendileri dışında (über) daha üstün veya daha soylu hiçbir şey tahayyül edemeyen bir “son erkekler ve kadınlar” sürüsüne dönüşecektir. Bu insanlar bundan böyle kendilerini geliştirmeyi, riske girmeyi ve yeni deneyimlerden geçmeyi istemeyecek ve yalnızca kasvetli ve güvenli bir “burjuva” varoluş arayışına gireceklerdir. Nietzsche’nin biraz da önseziyle saptadığı haliyle Alman toplumunun sorunu, tümüyle güç-iktidar politikasının çıkarları (Machtpolitik) tarafından yönetilmekte oluşu ve devletçi ve militarist politikacılar aracılığıyla yürüttüğü ulusal kimlik mücadelesinde, kaba ve saldırgan bir milliyetçiliğin gösterişli bir şekilde serpilmesine elverişli hale gelerek kültürün yok olmasını deneyimleyecek oluşuydu. Nietzsche (güç istemi felsefecisi Nietzsche!) yaşamı boyunca Machtpolitik'in ilkelerine ve hedeflerine karşı çıktı, Nietzsche’ye göre, uygun bir politika anlayışı, politikayı bir amacın aracı olarak gören bir anlayıştır; bu amaç da kültürün ve insanın üstünlüğünün yaratılmasıdır. Öyleyse, politika anlayışımız bir kez maddi güç kaygılarının hâkimiyetine girecek olursa, Nietzsche’ye göre, insanın toplumsal varoluşuna tinsel veya kültürel bir gerekçe bulamayacak hale geliriz. Nietzsche, Übermensch nosyonuyla, Tocqueville gibi kendisinin de modern toplumlarda revaçta olduğuna inandığı dar bencillik ve materyalizm tipinden tinsel açıdan daha üstün ve daha soylu bir insan tipini tahayyül etmeye çalışır. Nietzsche’nin peşine düştüğü devrim, politik değil eğitimsel ve kültürel bir devrimdir. İlkinden sonuncusuna değin tüm yapıtlarında bunu açıkça ifade eder. Düşünürlerin bu en tinsel olanının yapıtlarının nasıl olup da, (kendi aklındakinin tamamen tersine) Alman maddi ve askeri gücünün emrine sokulabildiğini ise, kitabın ikinci bölüm ünde ele alacağım. Nietzsche’yi Mill ve Tocqueville gibilerinden ayıran, modern ahlâki ve tinsel mutsuzluğa dair içgörülerinin derinliğidir. Nietzsche açısından sorun, yalnızca liberal-demokratik kurum ve pratiklerin arıtılması ve geliştirilmesiyle çözülebilecek toplumsal veya politik bir sorun değildir. O, Batı uygarlığının, dünyaya dair en temel anlayışlarımızın bundan böyle akla uygunluklarını ve inanılırlıklarını yitirdiği zayıflatıcı ve cesaret kırıcı bir nihilizmin pençesine düştüğü kanısındadır. Demek ki, nihilizm, dünyaya dair bir anlayış geliştirmemizi ve dünyadaki edimselliğimizi temellendirmemizi sağlayan metafizik ve ahlâki dilleri etkileyen bir durum dur. Nietzsche sezinleyebildiği krizin derinliğine açıklık getirmek için “hedef”, “birlik”, “erek”, bizzat “hakikat”in kendisi, “ merhamet”, “adalet” ve benzeri kavramlardan örnekler verir. Bu kavramların hepsinin de, kapsamlı bir içhesaplaşma gerektirdiğine inanır. Eğer Tanrı öldüyse ve varoluşu anlamlandırmamızı, varoluşa bir anlam ve bir erek kazandırmamızı sağlayan geleneksel metafizik-ahlâki yapıyı yitirdiysek, dünyayı yorumlamak ve yaşamlarımıza anlam katmak bundan böyle bizler için nasıl mümkün olabilir? Böyle bir deneyime nasıl katlanabilir ve üstesinden gelebiliriz? Nictzsche’ye göre, nihilizm olayı, bize toplumsal varoluşun (politikanın toplumsal varoluşunun) hedef ve ereklerini yeniden düşünme fırsatı verebilir: Toplum niçin var olur? Hangi amaçlara hizmet etmelidir? Hangi amaçlar uğruna ve nasıl örgütlenmesi gerekir? Nihilizm sorunu üzerine düşünmek ve Nietzsche’nin tüm değerlerimizin yeniden değerlendirilmesi talebini yerine getirmek, hiçbir zaman, bugünkü kadar zorunlu olmadı. Yaşam da kolay yanıtlar yoktur, olsa olsa zor tercihler vardır. Bu tercihlerin öneminin, ağırlığının kavranması içinse, doğru soruların ortaya atılması gerekmektedir. Nietzsche’nin yapmamıza yardımcı olduğu şey de işte budur. Yapıtlarına, aslında hak etmediğimiz bir ahlâki üstünlük noktasından hareketle yaklaşacak olursak yanılgıya düşeriz. Düşüncelerinin karmaşıklığı ve aşırılık­larına bağlı olarak bir düşünürü büyüklüğü yüzünden “Faşist” olarak damgalamak ― ayrıca akıl ve karakter soyluluğu ile birlikte politik düşüncesinin büyük bir bölümünün birbirlerini tamamladığını göz ardı etmek ― bir içgörü belirtisi değil, olsa olsa ahlâki tembellik ve düşünsel budalalık belirtisi olacaktır. Bu anlamda yalnızca Nietzsche’ye büyük bir kötülük etmekle kalmayız, kendim ize de zarar veririz.
Keith Ansell-Pearson
Keith Ansell-Pearson
,
Kusursuz Nihilist
Kusursuz Nihilist
(Sf.17-23)
Kusursuz Nihilist
Kusursuz NihilistKeith Ansell-Pearson · Ayrıntı Yayınları · 201130 okunma
··
1.650 görüntüleme
нιssι∂εяυη okurunun profil resmi
İnsan hakikatinin ortaya çıkması politika değil sanatla olur 💯. Kalemine sağlık Saime 🌷
saime okurunun profil resmi
Friedrich Nietzsche
Friedrich Nietzsche
'nin
Deccal
Deccal
,
İyinin ve Kötünün Ötesinde
İyinin ve Kötünün Ötesinde
,
Tragedyanın Doğuşu
Tragedyanın Doğuşu
,
Wagner Olayı - Nietzsche Wagner'e Karşı
Wagner Olayı - Nietzsche Wagner'e Karşı
'dan tutun da
David Strauss
David Strauss
,
Arthur Schopenhauer
Arthur Schopenhauer
'ın kitaplarına, makalelerine kadar bir çok düşünür ve eserlerinden faydalanılarak yazılmış muhteşem bir inceleme. İlk fırsata okuyun derim. Keyifle..❀
2 sonraki yanıtı göster
FatmaYıldız okurunun profil resmi
Bu inceleme yazısı size mi ait yoksa yazara ait bir bölümü mü yayınladınız?
saime okurunun profil resmi
Bilgisi vardı en altta." Keith Ansell-Pearson, Kusursuz Nihilist (Sf.17-23)" diye not düşmüştüm.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.