Gönderi

Güneşin kendini pek az gösterdiği günler, vitrayların en çok hareketlendi zamandı; dolayısıyla, dışarıda hava kapalıysa, kilisede pırıl pırıl olacağını bilirdik., vitraylardan biri, boydan boya, iskambil kağıtlarındaki papazlara benzeyen, taa tepede, kaçtanz ayvanın altında, gökyüzü ile yeryüzü arasında yaşayan hep bir şahsiyetle kaplıydı,(Bazen hafta içi günlerde, öğle vakti ,ayin saati değilken-havalandırılmış, boş kilisenin daha insani ve şatafatlı göründüğü, güneş vurmuş güzel ahşaplarıyla, adeta ortaçağı üslubunda bir otelin oyma taşlı, boyalı camlı lobisi gibi, içinde yaşanabilirmiş izlenimi uyandırdı ender anlardan birinde Vitrayın eğik , mavi yansımasında, bir an Mme Sezerat’ının diz çöktüğü, yanındaki dua iskemlesine öğle yemeği için karşıki pastaneden aldığı, sicimlerle bağlanmış pötifur paketini bıraktığı görülürdü); Bir başka vitrayda, eteklerinde bir çarpışmanın yer aldığı, pembe bir kar tepesi, şafağın Kızıllığıyla Işıldayan kar tanelerinin yapışık kaldığı bir cam gibi, karmakarışık tipisine şişirdiği pencereyi kırağıyla kaplamıştı adeta(Muhtemelen aynı şafak kızıllığı altar panosunu da öyle canlı renklere boyanmıştı ki, bu renkler sanki taşa sonsuza dek sabitlenmemiş de, dışarıdan gelen bir ışık huzmesi tarafından geçici olarak oraya yerleştirilmiş, az sonra kayboluvereceklermiş gibi görünürlerdi);Bütün vitrayları o kadar eskiydi ki, yer yer gümüşi eskilikleri asırların tozuyla ışıldar, o güzel, camdan, aşınmış nakışları iplik iplik parlardı...
Sayfa 60 - Yapı Kredi Yayınları,24.baskı, Ocak 2021Kitabı okudu
58 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.