“Lenin'e göre savaş, rakip ulusların hâkim sınıflarının işçileri, ortak düşmanları olan Avrupa'nıs kapitalist patronlarına karşı birlik halinde ayağa kalkması gereken işçileri, birbirini öldürmeye göndermesiydi. Bir sosyalist hiçbir zaman, savaş gibi bir şeye rıza göstermemeliydi ve hem Lenin hem de Avrupa'nın dört bir yanındaki devrimci yoldaşları savaşa karşı sağlam bir duruş sergilemekte hemfikirdi. Lenin 5 Ağustos'ta, Almanya'nın Rusya'ya savaş ilan etmesinden birkaç gün sonra, kötü bir sürprizle karşılaşacaktı. Barınakta kendisiyle birlikte kalan yerel bir militan, ona bir Polonya gazetesi getirmişti. Gazete, Alman parlamentosundaki sosyalistlerin savaştan yana tavır aldıklarını bildiriyordu. Lenin önce, Polonyalı yoldaşının yazılanları yanlış tercüme ettiğini düşünmüştü; ancak haberler kesin doğruydu: Sosyalistlerin kendi ülkelerine olan sadakatleri politik inançlarına üstün gelmişti. Britanya ve Fransa'daki sosyalistler de aynı şekilde davranmıştı. Lenin öfkeden kuduruyordu. Lenin'in savaş karşıtlığının insan öldürme korkusuyla hiçbir alakası yoktu. Bu tavır bir kapitalizm teorisinden geliyordu. Lenin pratik bir devrimci olduğu kadar, kapitalizmin zaman içinde kendi çöküşüne yol açacak çelişkiler barındırdığını söyleyen Marx'ın halefi olan bir düşünürdü de. Lenin, Marx'ın görüşlerini bir adım ileri taşımıştı. Ona göre, uluslar arasında sonu kaçınılmaz olarak savaşa çıkan kavgaların nedeni bizatihi kapitalist sistemdi.”