ben hiç, duyguların sürekli değişim halinde hızla belirdiği o yüzü seyrettiğim kadar büyük bir heyecanla tiyatroda bir oyuncunun yüzünü seyretmedim. ben hiç, kumar oynayan yabancı birinin bu heyecanıyla tüm benliğimle empati kurmadım. biri beni o an izlemiş olsa, çelik gibi o noktaya sabitlenmemi bir hipnoz olarak değerlendirebilirdi, gerçi benim kendimde olmama halim de buna benzer bir durumdu; bu mimik oyununa bakmaktan kendimi alamıyordum, bulunduğum mekanda birbirine karışan ışıklar, gülüşmeler, insanlar ve bakışlar gibi başka her şey, sarı bir duman gibi etrafımı gelişigüzel sarmıştı, bunun ortasında da alevler arasında bir ateş parçası gibi onun yüzü duruyordu.