Yaşam Suyu 'nu okuduğumda da aynı hisse kapılmıştım. Bu kitap için de ne söylesem eksik kalacak, ne anlatsam belki kimileri için boş olacakmış gibi hissediyorum.
Kitap adından da anlaşılacağı üzere bir kamburun anlatımı üzerinden yol alıyor. Sahi kamburluk sadece fizyolojik bir bozukluk mudur? Yoksa hepimizin görünmez kamburları var mıdır? Esas kambur yoksa görünenden ziyade görünmez olanlar mıdır?Bizi altında ezen, bu zor hayatı daha da zorlaştıran, kalabalıklar içinde yalnızlaştıran kamburlarımız...
"İnsan kendisi için yaşamıyor; yığınlar için yaşadığını sanan, hiç yaşamıyor"
Şule Gürbüz Kambur'u 18 yaşında yazmış. Bu kadar genç yaşta bu kadar derinlikli bir kitap yazmak ayrıca takdir edilesi bir durum. İstanbul'da Sanat Tarihi okuduktan sonra Cambrige'de felsefe eğitimi alan yazar, sanat tarihçisi olarak çalışmaya başladığı Dolmabahçe Sarayı'nda mekanik saat tamiri için gelen Recep Gürgen'den mekanik saat tamirinin inceliklerini öğrenmiş ve halen sarayın Saat Restorasyon Atölyesinde mekanik saat tamir ustası olarak çalışmaktaymış.
" Bir cümle söyleyebilmek için -o da çoğu kez yalan- koca kitaplar yazılıyordu."
92 sayfalık bir kitap Kambur. Ama sayfa sayısının az olması sizi yanıltmasın. Bazen sadece bir satırın yazdığı sayfayı bitirmek bile uzun zamanlar alıyor. Kolay bir kitap da değil bu arada. Ama bence mutlaka okunması gereken bir kitap. Şule Gürbüz de mutlaka tanışmanız gereken bir yazar.
"Deli olduğu mu mu sanıyorsunuz?
Nerden anladınız?"
Kamburu okurken iç sesinizle karşılaşmaya hazır olun. Kendi kendinizle konuştuğunuzu da düşünebilirsiniz. Bu sizi ürkutmesin. Hepimiz biraz deli değil miyiz zaten.
Keyifle okuyun...