Gönderi

Her şey ölçü meselesidir. Karantina, halka rağmen halkı eğitip onlara kendi kendini koruma hünerini öğretme işidir. Tarihi hikayeler, ne kadar romantik iseler, o kadar doğru değildirler ve ne kadar doğruysalar, ne yazık ki o kadar da romantik değildirler. Sokaklara felaket havasını veren asıl şey okulların kapanmasıydı. İnsan felaketin daha büyümeyeceğine, en sonunda bütün salgınlar gibi bunun da sönüp gideceğine, kimsenin görmediği bir köşede, hiç dışarı çıkmadan bir süre oturup beklense başına bir şey gelmeyeceğine kendini inandırabilirdi. Ben salgına kapılıp genç yaşta ölmekten çok, hiç yaşayamadan bu adada ihtiyarlamaktan korkuyorum... Herkesten mutlu oldukları için zaman zaman herkesten çok korktuklarını da fark ediyorlardı.. Eskiden o geri dönüşsüz nemli karanlığa kadılar hakimler yollardı sizi, şimdi doktorlar yolluyordu. Tek fark buydu. İnsanın salgının daha da şiddetlendiği gerçeğini kafasında sürekli tutup hayata devam etmesi çok zor olduğu için kişi kendiliğinden bir yalan uyduruyor ve geçici de olsa biraz umutlanabiliyordu. O saatte bir anlık mutluluk ve teselli için yapılacak tek mantıklı şeyin, insanın sevgisiyle yarı karanlıkta birbirine sarılması olduğunu.. Karısıyla oturup konuştuğunu bu ruh halinin ''kadercilik'' benzeri bir duygu olduğunu hissetmişti ama bize göre de bu ''kadercilik'' değildi. Çünkü kaderci kişi tehlikeyi bilebilir ama Allah'a sığındığı için tedbir almaz. Teslimiyete kapılan umutsuz ise tehlikeden habersiz gibi davranır, kimseye sığınmaz ve güvenmez. Veba sanki sokakları boşalttığı gibi geceyi de karartmıştı.. Çok kısa bir süre sonra adanın kaderini değiştirecek kişi aslında kendi ailesinin kaderini halkın kaderinden ayırıp adadan karısını kaçırmayı düşünüyordu çünkü.. Gebelik Zeynep'in dünyaya duyduğu öfkeyi azaltmış tenini daha parlak, tebessümünü daha ışıltılı, yüzünü de daha güzel yapmıştı. Mutlu hayat da neydi! Her şey bitmişti her şey! İstanbul'u görmeden öleceğim! ifadesi Komutan'ı çok kederlendirdi. Zeynep sekiz saat sonra Splendid'deki odada vebadan ölecekti. Doksan beş gün önce aynı mikroptan ölen babası gardiyan Bayram Efendi'den de hızlı olacaktı ölümü.. Ama Komutan yalnızca kendi ömrünün sonuna kadar olan süreyi düşünebiliyordu. Ötekiler korkuyla daha da sonrasını düşünebiliyordu. İdam kararı kendisini aşırı ''bencil'' yapmıştı. Başkalarının ölmekte olduklarını görmek, belki öte dünyanın da gerçek olduğunu, oraya giderken yalnız olmadığını gösterdiği için de üzmüyordu onu. Ölmeden önce koca kanatlı bir karganın hayali geçti gözlerinin önünden.. Biz modernlerin onu anlamamız, dahası onun için kederlenmemiz gerçekçi değildir.
·
94 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.