Gönderi

İnsanlığın altın çağı olan Hazreti İsa'dan önceki 4. yüzyılda, bütün medeniyetlerde insan, hem Allah'ı kalbinde taşıyan biri, hem de bütün tabiatın bir özeti mahiyetindeydi. "Batı'nın ayrılışı" ilk defa, tam da bu esnada ortaya çıktı, yani Batı, kesin bir tercih yaparak, dünyanın geri kalan kesiminden ayrılıp koptu. Batı, her şeyden önce Avrupa'dır; dünyanın, içinde hiçbir zaman büyük bir dinin doğmadığı tek yeri, tek parçasıdır. Batı'nın tercihi, hesap ve ölçüye dayanarak dünyayı zaptetmek ve tabiata karşı bir fâtih edasıyla davranmak şeklinde gelişti. Onun temel ve kendine has tecrübesi, artık "ben tabiata aitim" değil, aksine "tabiat bana aittir" oldu. Derken Batı ilâhî boyutunu, yani birçok imkâna pencere açan ve adına müteâlilik (aşkınlık) denilen boyutu da kaybetti. Bu "tek boyutlu" insan, bu sadece bilim ve teknik akıllı insan, bu tabiattan ve ilahi olandan kesilip koparılan insan, Atina sofistlerinin iddia ettikleri gibi, artık "her şeyin ölçüsü" oldu. | Roger Garaudy, İnsanlığın Medeniyet Destanı (Çeviren: Cemal Aydın), Timaş Yayınları, 16. Baskı: Aralık 2019, İstanbul, s. 55.
Sayfa 55 - Timaş Yayınları, 16. Baskı: Aralık 2019, İstanbulKitabı okudu
·
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.