Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

254 syf.
6/10 puan verdi
·
9 günde okudu
Rönesans sonrası hümanist bakışları ile düşün hayatına damgasını vurmuş üçlüden biri Fransız François Rabelais (diğer ikisi İngiltere’den
Thomas More
Thomas More
ve Hollanda’dan
Desiderius Erasmus
Desiderius Erasmus
). Dönemin atmosferinin getirdiği değişim, hareket ve cesaret dolu bu yazarların ortak özelliği, “başka bir dünya mümkün” diye özetleyebileceğimiz mesajları. Yüzlerce yıldır kilise ve krallıkların baskısı altında boğulan toplumların “Altın Çağ”a kavuşabilmesini dileyen, yerleşik güç odaklarına açık, gizli baş kaldıran eserler bunlar. Nitekim sonraki dönem düşün hayatına damgalarını vuracaklar. Rabelais’nin, More’un “
Ütopya
Ütopya
"sı, Erasmus’un “
Deliliğe Övgü
Deliliğe Övgü
”sü ile karşılaştırılan ve aynı kategoride sınıflanan eseri (hatta eserleri demeliyim; çünkü bir baba-oğulu anlatsa da iki, ayrı kitap olarak basılmışlar) “Pantagruel” ve “Gangartua”. Rabelais “
Pantagruel
Pantagruel
”de iyi niyetli bir dev olan Gargantua’nın, yine kendisi gibi bir dev olan oğlunu ele almıştı. Kitap, ideolojik mesajlarından ziyade dönemin alışkanlıklarını ve -üstü kapalı da olsa- iktidar odaklarını alaya alan bir dile sahipti. 1500lerin o bol geğirmeli, osurmalı espri anlayışı bana hiç hitap etmese de, Rabelais’in arkada yatan üstü örtülü protestosunu anlamaya çalışmıştım - “Pantagruel”e ilişkin düşündüklerimi ve 1500lere özgü bu romanları doğru yorumlayabilmek için bence mutlak bilmek gereken dönem tarihi özetini o incelememde paylaşmıştım, o yüzden burada tekrarlamak istemiyorum.- #159512009 Rabelais Gargantua’yı, yani aslında baba devi anlatan kitabını Pantagruel’den sonra yazmış. Okuyunca nedeni anlaşılıyor; Pantagruel’de komik bir kitap yazmak ve arada üstü kapalı göndermelerle üst sınıfları ve kiliseyi eleştirmek istemiş Rabelais; ama Gargantua’da bence tüm cesaretini toplamış ve güç odaklarına karşı öfkesini, yine esprilere sararak, ama bu sefer son derece açık mesajlarla, cesurca ortaya sermiş. Kiliseye, din adamlarına, ibadet şekline, kralların saçma sapan sebeplerle savaş çıkarmalarına, seçkinlerin birbirlerinin elindeki mal, mülk, parayı arsızca çalmaya çalışmalarına ve tüm bunları yaparken halkı zerrece düşünmemelerine odaklanmış. İyi niyetli bir masal devine benzeyen Gargantua üzerinden zengin kesime asalet, kiliseye adalet, halka ise hakkını koruma dersleri vermiş. Çok daha etkili, okuması daha keyifli ve bence daha anlaşılır bir eser çıkmış ortaya bu yüzden. Yine de 600 yıl öncesinin espri anlayışı ile, öyle keyifle “su gibi” akıp gidiveren bir kitap beklemeyin derim. François Rabelais’in iyi bir ailenin okumuş oğlu olduğunu, 20 yıl kiliseye adanmış bir hayattan sonra bir anda yönünü değiştirip doktorluk okuduğunu, sonraki dönemde hayatını doktorluk ve yazarlıkla sürdürdüğünü ve -her ne kadar eleştirilerini hep esprilerle saklamaya çalışsa da- özellikle Sorbonne seçkinlerinin ve kilisenin gazabından dolayı ömrünün sonlarına doğru sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldığını da not olarak düşmeliyim. Kiliseyi "Hiç anlamadıkları ilahileri, mezmurları sürekli mırıldanıp dururlar. Anlamını hiç bilmedikleri pater noster dualarını, uzun Ave Maria'Iarla birlikte geveleyip dururlar. Ben buna dua değil, Tanrıyla alay etmek derim.” diye eleştiriyor Gargantua. Sorbonne’luları aptallar, seçkinleri ise “yiyip, içip, sıçmaktan ve başkalarının elindekini çalmaktan” başka bir şey bilmeyenler olarak. Kitap yazılalı aradan 600 yıl geçmiş, ama konu ne kadar tanıdık değil mi? Arka planda bir de Amerikan bayrağı dalgalanıyor sanki…
Gargantua
GargantuaFrançois Rabelais · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20191,178 okunma
·
343 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.