Hoca Nasreddin Cuma hutbesini irad etmek üzere minbere çıkınca: “Ey cemaat!” demiş, “Size ne söyleyeceğimi biliyor musunuz?” Ahali cevap vermiş: “Bilmiyoruz!” O zaman hoca: “Sizin bilmediğiniz bir şeyi nasıl size söyleyebilirim?” deyip minberden inmiş.
…
Ertesi cuma Hoca yine minbere çıkar ve aynı soruyu sorar: “Ey cemaat, ne söyleyeceğimi biliyor musunuz? Ahali yine günlük mantık çerçevesi içinde kalarak ve geçen hafta “Bilmiyoruz.” demenin bir sonuç vermediğini göz önüne alarak bu defa, “Biliyoruz.” diyerek cevaplandırır soruyu. Nasreddin Hoca: “Madem biliyorsunuz” der, “o halde size yeniden söylememe gerek yok.” Minberden iner.
…
Nasreddin Hoca üçüncü defa minbere çıktığında soruyu değişmemiştir. “Ey cemaat, ne söyleyeceğimi biliyor musunuz?” Halk, bilmiyoruz denildiği zaman da, biliyoruz denildiği zaman da Hocanın konuşmadığını gördüğü için bu defa soruyu hem biliyoruz hem de bilmiyoruz diye cevaplandırmaya karar vermiştir. Camide bulunanların bir kısmı bilmiyoruz derken, geri kalanlar da biliyoruz diye karşılık verirler hoca Nasreddin’e. Bu durum karşısında Hoca: “Demek, kiminiz biliyor ne diyeceğimi, kiminiz de bilmiyor; öyleyse bilenler söylesin bilmeyenlere.” Daha fazla konuşmaz ve minberden iner.