Gönderi

Kuşçu: Baba erenlerden biri her yaz seyahate çıkarmış. Çıkmadan evvel de berbere gider, tutup kellesini bir güzel usturaya vurdururmuş. Gene vakit gelmiş, gitmiş berbere. Kafayı bir güzel kazıttırmış. O sırada dükkâna komşu esnafın çırağı olan densiz bir delikanlı gelmiş. Bizim dazlağı tanımıyor. Ama kafayı cascavlak görünce kendisini tutamamış. Şöyle “çak çak” deyip iki şak şak vurarken hem de “Kabağa bak, kabağa!” deyip narasını atmış. Hiç durmadan fırlamış, gitmiş. Berber mahçup. Koltukta oturan baba ereni hem tanıyor hem biliyor. Özürler diliyor. Ama adam “Önemli değil.” diyor. Esastan aldırmıyor bile. Az sonra yokuşun dibinden bir feryat kopuyor. Bir feryat ki sorma. Meğerse bir at arabası nasıl olmuşsa kopmuş, gelmiş, o densiz delikanlıyı yere yıkmış. Herkes gibi berber de oraya koşmuş. Delikanlı artık yaralı mı, ölü mü belli değil. Dönmüş adamın yanına. “Efendi!” demiş, “Ne oldu yani, toy bir delikanlı "Kabağa bak, kabağa" deyip iki fiske vurdu diye ona beddua mı ettin?” Baba eren ne demiş biliyor musun? “Berber efendi.” demiş, “Kabağın bu işe dediği bir şey yok ama iş bostancıya dokunmuş, bostancıya."
Sayfa 160Kitabı okudu
·1 alıntı·
150 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.