Gönderi

Sessiz filmler
O gece, Vermont’taki oturma odamda Hector ile öteki komedyenlerin numaralarını izlerken, ölü bir sanatı, bir daha asla can bulamayacak olan, tümüyle silinip gitmiş bir türü izlemekte olduğumun farkına vardım. Yine de, onların zamanından bu yana ortaya çıkan bütün değişikliklere rağmen, bu adamların sanatı, ilk gösterildiğinde olduğu kadar taze ve cana can katıcıydı. Bunun nedeni onların, konuştukları dili anlamış olmalarıydı. Bir göz sentaksı, salt kinesisten oluşan bir dilbilgisi yaratmışlardı; kostümler, arabalar ve arka plandaki eski mobilya dışında gördüklerimin hiçbirinin modası geçmezdi. Eyleme dönüştürülmüş düşünceydi bu, insan iradesi kendini insan bedeniyle ifade ediyordu, bu yüzden her zaman geçerliydi. Sessiz filmlerin çoğunun, hiçbir hikâyesi olmazdı. Şiir gibiydi onlar, düşlerin yorumu, ruhun karmaşık bir koreografisi gibiydiler; artık var olmadıkları için şimdi bize, kendi dönemlerindeki seyircilere olduğundan çok daha derinden hitap ediyorlardı. Biz bu filmleri geniş bir unutulmuşluk uçurumunun karşı kıyısından seyrediyorduk, bizi onlardan ayıran şeyler aynı zamanda onları en albenili yapan şeylerdi: sessiz oluşları, renksiz oluşları, düzensiz, hızlandırılmış ritimleri. Bunlar birer engeldi, seyretmemizi güçleştiriyorlardı, ama aynı zamanda imgeleri, bir şeyleri temsil yükünden kurtarıyorlardı. Bizimle film arasında duruyorlardı, bu yüzden gerçek dünyaya bakıyormuşuz numarası yapmamıza gerek kalmıyordu. Karşımızdaki ekran dünyaydı ve iki boyutluydu. Üçüncü boyut bizim kafamızdaydı.
E-kitap
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.