"... Muhammediliğe, Provoslav (Rusya'da Hristiyanlığın bir kolu) dininden daha fazla önem vermelerine gelince, ben bütün kalbimle buna katılıyorum. Bunu söylemek ne kadar
tuhaf olsa da benim için Muhammedilik, Haça tapmakta (Hristiyanlıktan) mukayese edilemeyecek kadar yüksekte duruyor.
Eğer insan, seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında olan her Provoslav (Hristiyan) ve her bir insan, şüphe ve tereddüt etmeden Muhammediliği; tek Allah'ı ve onun Peygamberini
kabul ederdi. Neden? Çünkü zor ve anlaşılmaz bir ilâhiyatçılık olan Toritsa(*)
(Baba-Oğul ve Kutsal Ruh), sırlarla dolu Meryem Ana, Mukaddesler ve onların resimleri, tasvirleri ve zor ayinlerle dolu... Başka türlü de olamazdı. Yani Muhammediliğin, dinî öğretilerin aslının yerine geçen birçok batıl inançların, kilise inançlarına çevrildiği bir dönemde, kilise inancından yüksekte durmaması mümkün değildi. Şuna dikkat edelim ki:
Muhammedilik, Hıristiyanlıktan 600 yıl sonra ortaya çıkmıştır. Dünyada her şey gelişiyor, mükemmelleşiyor. Her bir insanın geliştiği gibi bütün insanlık da gelişip mükemmelleşiyor. İnsan hayatının anlamı, esası, onların dinî anlayışlarıdır. Dinin mükemmelleşmesi ise, onun anlaşılmasını kolaylaştırmaktan ve her türlü gizli kalan düşünceleri açıklamaktan
ibarettir. Dini değerlerin ve gerçeklerin perde arkası, karanlık yerlerinin
açıklanıp aydınlatılması, en eski devirlerden beri insanlığın büyük düşünürleri tarafından yapılmış, hayata geçirilmiştir.
Onların, bütün büyük dinlerin esaslarını koydukları
hesap edilmiştir. Her şeyden önce bizce bilinen dinlerin, böyle yani dinin en yüksek değerleri, "Veda"nın (Hinduizm) kitaplarında,
daha sonraları Hz. Musa'nın, Buda'nın, Konfüçyüs'ün, Lao-Tse'nin, Hz. İsa'nın ve Hz. Muhammed'in öğretilerinde
verilmiştir. Yani dinlerin bütün kurucuları, dinî eski
anlamından çıkarmış onları daha derin, daha kolay ve akla uygun hale getirenler de insanlar idiler. Ancak yine de "insan"
idiler ve bu yüzden de gerçeği, onu bütün aydınlığı, derinliği ve eskiden kalan herhangi bir yanlışlıktan temizlenmiş halde ifade edememişlerdir. Düşünsek ki, bu insanlar yanlış yapmıyorlardı ve onun için onların kendilerinin çok aşağısındaki öğrencileri, gerçeği derinliğiyle kavrayarak, tabii ki süslemek amacıyla, herkese göre geçerli hale getirmek için birçok lüzumsuz ve özellikle de tuhaf şeyler ilave ederek çevirmişlerdir. Bunun sonucunda da insanların birçok gerçeği görmesi zorlaşmıştır. Dinler ne kadar incelenirse, bir o kadar fazla ilâhiyatçının açıkladığı gerçeklerin böyle aslından uzaklaştırılıp değiştirilmesi ise gerçeklerin yüzünü örter, karartır. Bu konularda en eski dinlerde her şeyden fazla tuhaflıklar ve her çeşit batıl inançlar, uydurmalar (hurafeler) vardır ki, bunlar
da doğruyu saklıyor, perdeliyor. Bu da, ağırlıklı olarak eski dinlerden olan Budizm, Brahmanizm, Konfüçyüs dininde Taoizm gibi beşeri dinlerle Hıristiyanlık ve Musevilikte ve çok az da olsa en son ve en büyük din olan İslâm'da da vardır... "(*)
(*) - Tolstoy'un, 15 Mart 1909'da Yelana Vekilova'ya yazdığı mektup;
"Literaturniy Azerbaydjan" Dergisi, No: 12,1978, sayfa 114.