Gönderi

Kalp göze, kalpteki fıtrî akıl gözdeki görme yetisine benzer. Görme yetisi körlerde olmayan (ilâhî) bir vergi olup, insan gözlerini kapasa ya da üzerine gecenin karanlığı çökse bile bu yeti gözde yine vardır. Akıldan kalbe ulaşan bilgi, gözdeki görme yeteneğine ve bu yeteneğin eşyayı somut varlıklarıyla görmesine benzer. Nasıl ki güneş doğup da ışığını görünür nesnelere yayana kadar beden gözü (eşyayı) görmekte gecikirse, akıl gözü de temyiz veya erginlik çağına kadar (bazı) bilgilere sahip olmakta gecikir. Allah'ın kalp sayfalarina bilgileri yazdığı kalem güneşin ışık huzmesine benzetilebilir. Çocuğun kalbinde temyiz yaşına kadar bilgi oluşmaz; çünkü kalp levhası henüz bilgiyi kabule hazır değildir. Allah Teâlâ “O (Allah) ki, kalemle öğretti; insana bilmediğini bildirdi” buyurur. Allah'ın niteliği insanların niteliğine benzemediği gibi kalemi de insanların kalemine benzemez. Allah cevher ve arazlardan oluşmadığı gibi O'nun kalemi de kamış veya ağaç parçasından yapılma değildir. Buradan bakıldığında insanın iç dünyasındaki basiret (kalp veya akıl bilgisi) ile dışındaki basar (beden gözünün görmesi) arasında bir benzerlik kurmak isabetli olabilir; ancak değer ve önem bakımından bunlar arasında hiçbir münasebet kurulamaz. Çünkü içteki basiret, asıl idrak edici (ilâhî-manevi) öz olan nefsin (ruhun) gözüdür. Bu öz (nefs/ruh) biniciye, beden de ata benzetilebilir.
·
56 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.