Gönderi

"Makbul lehçe'" olarak ifade edebileceğimiz milli dil (bizim için İstanbul Türkçesi) kimin elit zümreye dahil olabileceğini de belirliyor aslında. Neoliberal toplumun tüm referans sistemlerini altüst ettiği seksenlerden önce bu lehçeyi konuşmak, akademi ve bürokrasi gibi prestijli kurumlara girmenin ve buralarda yükselmenin ya da başka deyişle "plaja üşüşen halk" yerine "denize giremeyen vatandaş" olmanın en önemli koşullarından biriydi. Oturmuş bir şehirli eliti olmayan ve bir göçmenler diyarı olduğunu bir türlü kendisine itiraf edemeyen Türkiye'deki dilsel pazar hiçbir zaman Fransa'daki kadar katı olmadı; bunu, üst düzey bürokratlar ve jet sosyetenin üyeleri arasında bile mükemmelden uzak bir Türkçe konuşulmasından da anlayabiliriz. Ancak doksanlarda özel kanalların çıkmasıyla kamusal alanda standart dışı Türkçenin hakim olmasına gösterilen tepkiler, İstanbul Türkçesi ile elit olmanın bizde de birbirleriyle alakalandırıldığının en güzel göstergesi. Gene yakın zamanda sosyal medyaya düşen eski bir kamera arkası görüntüsü, Türkiye'nin şık ve gözde gazetecilerinden Uğur Dündar'ın "İstanbul Türkçesi ile adam dövmesi" in göklere çıkarıldığını gösteriyor bize. Demek ki şık bir konuşma stili normalde aşırı hassas sosyal medya kullanıcısının şiddet ve küfrü bile sempatik bulmasına yol açabiliyor.
Sayfa 72 - Kronik Kitap
·
107 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.