Gönderi

Belki de tartışılması gereken, varoşları, arazi mafyasından haraççı delikanlılara dek egemenliği altına alan, toplumun ve devletin tepkisiz kaldığı, onayladığı, ürettiği şiddet. (Senegalli Ali’yi anlatmıştım, Ümraniye’de haraç vermediği için öldürülen Tuncelili bir hamalın öyküsün dinlemiştim.) Yoksa suskunluğumuzun nedeni kurbanların Senegalli, Tuncelili, Romen oluşları mı? Yasadışı işler yaptıkları bilinen nice çete, bazen yılgınlıktan, bazen “toplum dışı unsurları” yok eden bir kisveye büründükleri için zamanında durdurulmuyor. Aslında yüzleşmek istemediğimiz soru şu: Çeteleşme devletin ta içindeyse, şiddeti tek varoluş, kendini ifade ediş biçimi olarak gören gençleri engellemek nasıl mümkün olabilir? Ve Camus’den bir alıntı: “Ya devletin işlediği suçlar, bireylerinkini fersah fersah aşmışsa?” Buzdağının su üstündeki kısmından birkaç örnek bile yeterli: Gazi olayları, Metin Göktepe, Manisalı çocuklar, faili meçhuller… Şiddetin nasıl katlanarak yayıldığını, linç mekanizmasının, bir kez işlemeye başlayınca nasıl hep kan isteğini, savunmasız durumdakileri kurban ettiğini anlatacağım. Yani kiralık “çocuk katillerini”… Kimimizin yürekten savunduğu zihniyetin uç noktasında ortaya çıkan Golem’leri…
Sayfa 104
··
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.