O gece, tam uykuya dalacakken, evin hiçbir odasında olmayan bir koku duydum. Sanki bir yasemin ağacını sallıyorlarmış gibi güçlü ve baygın bir kokuydu. Gözlerimi açarak o yoğun ve ağır havayı içime çektim. Dedim ki: "Duyuyor musun? Sanki bir yerde yaseminler varmış gibi." Bunun üzerine dedi ki:
"Dokuz yıl öncesine kadar duvarın önünde duran yaseminlerin kokusu bu."
Kucağına oturdum. "Ama şimdi orada yasemin yok ki," dedim. O da, "Şimdi yok. Ama dokuz yıl önce, sen doğduğunda, avlu duvarının önünde bir yasemin ağacı vardı. Geceleri sıcak olurdu ve tıpkı şimdiki gibi kokardı." Omzuna yaslandım. O konuşurken ağzına bakıyordum. "Ama o ben doğmadan önceymiş," dedim. O da dedi ki: "O zaman çok ağır bir kış oldu, bahçeyi temizlememiz gerekti."
Koku sürüyordu, ılık, neredeyse elle tutulur yoğunlukta, gecenin içindeki öteki kokuları bastırıyordu. Ada'ya dedim ki: "Bunu bana anlatsana." Bir an sessiz kaldı, sonra ay ışığı altındaki beyaz kireç badanalı duvara bakarak şöyle dedi:
"Büyüdüğün zaman, yaseminin yeniden ortaya çıkan bir çiçek olduğunu anlayacaksın."