Ey zahidler! Ey abidler! İhlaslı olunuz. Her işinizi Allah için yapınız. Aksi halde, Allah dostlarına tabi olduğunuz iddiasını bırakınız. Niyetsiz ve ihlassiz olarak, hatta işin içinde nefsiniz ve hevai arzularınız da bulunarak oruç tutmak, namaz kılmak, kaba kumaşdan yapılmış gösterişsiz elbiseler giymek ve dervişâne yemekler yemek sizin hoşunuza gitdi...
Vah sizlere! Allah dostlarının, bu saydıklarımız dışında başka amelleri de vardir. Bunlar kalbleriyle alakalı amellerdir. Onlar Allah'ın hüküm ve takdirinin sohbetinde kaderle birlikde hareket ederler. Kader çerçevesinden dışarı çıkmayı asla akıllarına getirmezler. Gerek Allah'a karşı ve gerekse kullara karşı, hem zâhiren hem de bâtinen, hem gizli hallerde hem de aleni hallerde, Allah'ın ahkâmını korurlar, ona riâyet ederler. Her fazilet sahibinin faziletini, her hak sahibinin hakkını teslim ederler. Izzet ve Celál sahibi Allah'ın kitabının hakkını verirler. Peygamberinin sünnetinin hakkını verirler. İzzet ve Celâl sahibi Allah'ın ilminin, kendi kalblerindeki hakkını verirler. Kendi âile ferdlerinin hakkını verirler. Nefse hakkını verirler. Kalbe hakkını verirler. Diğer insanların hakkını verirler. Kendilerine düşen tedbirin haricinde, işlerini Allah'a havâle ederler. Gâyet temkinli davranırlar. Her türlü haram, şüpheli ve lüzumsuz şeylerden kendilerini altkorlar. Ellerini her türlü iyilik ve hayra açık tutarlar. Allah için alırlar. Allah için verir ler. Allah'ın ahkâmını kalblere de, sır - özlere de, nefslere de tatbik ederler. İnsanlara hep iyilik ederler....
Bu söylediklerim, sizin işlerinizin ve bilginizin ötesindedir. Adetä, sizin meşgûliyet leriniz arasında onların hiçbirisi yokdur. Siz, onların hiçbirisini bilmezsiniz... Mümin, bir kardeşine öğüt verir de kabul olunmazsa, öğüdünü kabul etmeyen bu kardeşine hitâben şöyle der:
Sana söylediklerimi ileride hatırlarsın. Ben işimi Allah'a havale ediyorum Arif, elinde tevhid ve ma'rifetullah kılıcı olduğu halde, halkın nefsleriyle mücâhede eder. Onlardan hangisinin özünde bir cevher hâsil olursa onu alır, doğruca Allah'ın kapısına götürür. Allah, kullarının içyüzünü hakkıyle görür.
Mümine göre, eşyanın en sevimlisi ibâdetdir, Allah'a kullukdur. İbadetlerin en sevimlisi de namazdır, namazda durmakdır. Mümin, evinde otururken kalbi müezzini gözetler, kulağı ezanı bekler. Zira müezzin hakkın da'vetçisidir. Mümin ezanı duyunca kal bine neş'e dolar, sürür dolar. Adeta kanatlanmışçasına hemen camiye koşar, mescide ko şar. Bir yoksulun, kendisine başvurup bir şey istemesinden sevinç duyar ve eğer yanın da verecek bir şey varsa derhal verir. Zira o, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellemin şu sözünü işitmişdir, bilmekdedir:
- İhtiyaç sahibi dilenci, İzzet ve Celâl sahibi Allah'ın, onu gönderdiği kuluna bir hediyyesidir.