Gönderi

Eğer bunu kelimelere dökmek zorundaysam, şöyle diyebilirim: Onun istediği, her şeyden çok arzuladığı şey, Yitik Çocukluğu boyunca zaten arzulayıp durduğu şeydi: Kaçmak. Neyden kaçmak diye sorarsanız, sayması kolay: fırından, okuldan, ölümüne sıkıcı Baní’den, annesiyle aynı yatakta yatmaktan, istediği elbiseleri alamıyor olmaktan, saçlarını düzleştirmek için on beşinci yaşını bekleme zorunluluğundan, La Inca’nın gerçekleştirilmesi olanaksız beklentilerinden, ana-babasını daha bir yaşındayken kaybetmiş olduğu olgusundan, bunu Trujillo’nun yaptığı fısıltılarından, yetim kaldıktan sonraki o ilk birkaç yıldan, o dönemden kalma, korkunç yara izlerinden, hor görülen kara derisinden. Ancak nereye kaçmak istediğini sorsanız, söyleyemezdi. Tamam, Beli’nin de neredeyse bütün ergen kaçak adaylarının, bütün bir kuşağın henüz olgunlaşmamış özlemleriyle dolu olduğunu söyleyeceksiniz; peki, ben de size şöyle diyorum: He, ne olmuş, anasını satayım? Dünyanın bütün iyimserliği, hüsnüniyeti birleşse bile, onun gelmiş geçmiş diktatörlerin en diktacısı Rafael Leónidas Trujillo Molina’nın Dominik Cumhuriyeti’nde yaşayan, ergen bir genç kız olduğu gerçeğini, bu kaskatı, hazmı zor gerçeği değiştiremiyordu. Onlar, resmen ve de zımnen, kaçış-geçirmez bir biçimde tasarımlanmış bir ülkenin, kaçması-olanaksız ulusuydu.
·
92 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.