A•)
(Şeriat'a yapışanlar, marifet sahibidirler... Yapışmaları ne kadar çok olursa, marifetleri de o kadar çok olur; gevşeklik gösterenlerin ise, marifetten nasibleri yoktur... Eğer, faraza, bu bozuk düşünceleri ile beraber kendilerinde birşeyler hasıl oluyorsa, "istidrac-sahte keramet"tirler; Brehmenler de bunda ortaktırlar... Şeriat'ın reddettiği, beğenmediği bütün hakikatler, zındıklık ve sapıklıktır.
O hâlde, Allah'ın zâtına, sıfatlarına ve fiillerine âit marifet ve ilimlerden bir takım sırlar ve incelikler anlayan evliyaların seçilmişlerinin, bu ince bilgilerine Şeriat'ın zâhiri bir şey diyemez ve bu hususta susar. Bu büyükler hareket ederken de, dururlarken de, Allah'ın izin ve yasağını bulurlar. Razı olan ve olmayanı bilirler. Çok olur ki, bazı vakitlerde bazı nâfile ibadetleri rızasız bulurlar ve onu terk etmeleri bildirilir. Bazen uykuda, uyanıklardan iyi bilirler. Şeriat'ın hükümleri, devre ve umumî hâle göredir. İlhâma âit hükümler ise, her ân bulunmaktadır ve hususidir. Bu büyüklerin her hareketi izne bağlı olunca, ister istemez başkalarına göre nâfile olanlar onlara farz olur. Meselâ, bir iş, bir insana göre Şeriat'ın hükmü ve emri üzere nâfile olur ve aynı iş bir başka şahsa ilhâm hükmü ile farz olur. Böylece diğerleri bazen nâfileleri yerine getirirler, bazen de mübah olan işleri yaparlar. Bu büyükler ise, her işi Allah'ın emri ve izni ile yaparlar. Böylece daima farz işlemiş olurlar. Bu büyüklerin derecelerinin büyüklüğünü buradan anlamalıdır. Zahir âlimleri dinî meselelerde gaybî haberleri, yalnız peygamberlerin haberlerine mahsus bilir. Bu haberlere başkalarını ortak eylemiyorlar. Bu anlayış, VARİS olmayı bozuyor. Aynı zamanda dine âit olan doğru marifetleri, sahih ilimleri de kabul etmemektedir. Evet, Şeriat'ın hükümleri dört vesikaya bağlıdır ve ilhâm buna dahil değildir; ama Şeriat'ın hükümleri dışında dine âit işler çoktur. Burada beşinci asıl İLHAM'dır. Hattâ denilebilir ki, üçüncü asıl, yani üçüncü vesika "ilhâm"dır. Kitap ve sünnetten sonra kıyamete kadar bu asıl devam edecektir. O hâlde diğerlerinin bu büyüklere göre nisbetleri ne olur?.. Çoğu zaman, diğerleri bazı vakitlerde ibadet ederler ve bu ibadetler Allah'ın rızasına uygun olmaz. Bu büyükler ise, bazı hâllerde ibadeti terkederler ve bu hareketleri rızaya uygun olur. O hâlde Allah indinde bunların bu terki, onların yapmasından iyi oluyor. Halbuki avam bunların aksini düşünürler; onu ibadet edici, bunu ise işsiz ve ibadet etmeyici bilirler ve sayarlar... Sözkonusu kasdın ne olduğu üzerinde, herhangi bir yanlış anlamaya ve sapıklığa fırsat vermemek için ayrıca duracağız.)
Madem ki, din, kitap ve sünnet ile kâmil olup son şeklini aldı, bu tam olgunluk ve kemâlden sonra "ilhâm"a ne lüzum vardır ve ne noksanlık kaldı ki, "ilhâm" ile tamamlansın?.. İlhâm, dindeki gizli olgunlukların bir aynasıdır. Dinde bulunan bir başka kemalât ve olgunluk değildir. Nasıl ki İÇTİHAD hükümlerin zâhir olması ise, İLHÂM da esrarın ve ince bilgilerin zâhir olmasıdır ki, bunu birçokları anlayamaz.
Evet, İÇTİHAD ile İLHAM arasındaki fark açık ve bellidir; o GÖRÜŞ'e dayanır, bu ise GÖRÜŞLERİ YARATAN'a dayanır. O hâlde ilhâmda, içtihatta bulunmayan bir asalet vardır. İlhâm, Peygamberlerin "mehaz-asıl alınan kaynak" olan ilhâmlarına benzemektedir. Her ne kadar ilhâm zannî ve Peygamberlerin ilmi katî ise de...
Bir mümin var ki, gözünde ve bakışında bir nur taşır; o nur imanıyla buluşursa, imânla alâkalı görünmeyen şeyleri de görür... İkinci bir mümin var ki, gözünde o nur yoktur, yalnız imân nuru vardır; kendine onunla bakar ve başkalarını da onunla görür.