Gönderi

Rüştiyede sınıfı falakadan geçiren hocasına karşı çıkmasına dair:
Bir gün başmuallim kızdı, sınıfta yirmi kişi idik. Hepimizi falakaya takıp döğmek istedi. Bir uçtan başladı, doğdü. Sırtüstü yatırıyor, ayaklarını kaldırtıp falakaya geçiriyor. Ayaklar değnekte sabit kalıyor. Birer ucundan birer adam tutuyor. Ayaklar çıplak. Hoca koca bir kızılcık değneği ile alabildiğine tabanlara vuruyor. Dayak yiyen yürüyemiyor. Taban şişiyor. Bazen kanıyor. Bana sıra geldi. «Yat sen!..» dedi. Yatmadım ve «Ben hayvan değilim ki dayak yiyeyim» dedim. Zorla döğmek istedi. Kitaplarımı atıp mektepten çıkıp gittim. Üç-dört gün mektebe gitmedim. Babam sordu, anlattım. Hiç bir şey demedi. Birkaç gün sonra babam: «Haydi, seni mektebe götüreceğim» dedi. Ben, «kızıp mektebi kendim terk ettim. Gidemem» dedim. Babam: «Hayır! Sana ağır gelecek bir şey yok. Çünkü seni hoca kendi istiyor» dedi. Ve götürüp beni hocaya teslim etti. Babam sertliğine rağmen demek beni izzeti nefisli yaşatmak ve böyle bir terbiye usulünü de biliyormuş. Hoca kendisine: «Bu çocuk çok zekidir. İlerde büyük adam olur, yazıktır. Tahsilden kalmasın. Getir.» demişmiş. Eve döndüğüm vakit nasihatler ederek, bunu söyledi. Mektebe götürdü. Hoca bana hüsn-ü muamele etti.
Sayfa 70 - (İstanbul: Altındağ Yayınevi, 1967), c. 1.Kitabı okuyor
·
35 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.