Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mehmet Aytekin

Reichstag Üzerine Bir Kanaat
Reich'ın dış siyasetindeki başarıları bana sonsuz bir keyif verirken içteki siyasi durum beni o kadar sevindirmiyordu. O sıralarda ikinci Guillaume (İmparator Wilhelm) aleyhindeki mücadeleyi hiç uygun bulmuyordum. Onu sadece Alman imparatoru kabul etmiyor, aynı zamanda Alman donanmasının tek yaratıcısı sayıyordum. Reichtag'ın, İmparatoru siyasi nutuk vermekten alıkoyan kararı, beni bir hayli sinirlendiriyordu. Çünkü bu karar bu hususta hiçbir yetkiye sahip olmayan bir meclisten çıkıyordu. Bu erkek kazlar, parlamentolarında sadece bir devre zarfında bile, bütün bir imparator hanedanının yüzyıllar boyunca yapamayacağı manasızlıklardan çok daha fazlasını ortaya koyuyorlardı. Her yarı delinin düşüncelerini dinletmek için söz aldığı, hatta kanun yapıcısı sıfatı ile devlet içinde başıboş bırakılan ve bütün dönemlerin en geveze insanlarından oluşan aşağılık bir meclisten, imparatorluk tacını taşıyan kişinin azar işitebildiğini görmek bende nefret uyandırıyordu.
Reklam
Sabiha Sultan'ın M. Kemal'i reddetme nedenine dair
Sabiha Sultan o günlerden 40 küsur sene sonra, dünürü olan eski başbakanlardan Suad Hayri Ürgüplü'nün Mustafa Kemal'in damad adaylığı konusundaki sorusunu cevaplarken evlilik talebini doğrulayacak, “Evet, istemiş” diyecek ve konuyu bir-iki cümle ile kapatacaktı: “...Benimle konuşmuş değildir ama ben çekindim ve istemedim. Zira önümde hiç de iyi örnek olmayan Enver Paşa ve Naciye Sultan'ın hayatı vardı. Sonra tanınmış, haris bir kumandanla aile hayatı kurabileceğime inancım yoktu.”
Sayfa 18 - (İstanbul: İş Bankası K. Y., 2015).Kitabı okuyor
Vahdettin'in 1916'da M. Kemal'le ilk tanışıklığını yazması
“...Mustafa Kemal Paşa'yı ilk defa o zaman tanımıştım. Çok parlak bir zekaya sahipti ve sonraları onun bu zekâsını değerlendirmeye çalıştım. Ama asıl ilgimi çeken tarafı daha yükseklere çıkma tutkusu ve Enver Paşa'ya karşı duyduğu sınırsız nefret olmuştu... Yolculuk boyunca Enver Paşa aleyhine konuştu, hareketlerini ve büyüklük kompleksini eleştirdi, hatta Osmanlı Hanedanı'nı yıkmaya çalıştığını bile söyledi... Her fırsatta bana sadakatini ispat ediyor ve Almanlara karşı duyduğu nefreti saklamıyordu.”
Sayfa 17 - (İstanbul: İş Bankası K. Y., 2015).Kitabı okuyor

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Miralay Bahaeddin Bey'in şahsiyeti ve şehadeti hakkında malumat:
Kolordu Kumandan Vekili Miralay Bahaeddin Bey gerçi bir erkân-ı harp değildi. Fakat iyi bir kumandan olmak için fıtrat, onu lazım gelen bütün özellikler ile donatmıştı. Evvela cesur idi. Cesur olduğu kadar da ölçülü, basiret ve sükûnet sahibi, aynı zamanda emrindekiler üzerinde samimi, güvene dayanan güç tesisinde her zaman başarılı olmuş
1. bs. (İstanbul: Timaş Yayınları, 2014), s. 44, 46.Kitabı okuyor
Enver Paşa'nın Yusuf İzzet Paşa'ya Türklük nutku çekmesi hakkında:
Bir gün Başkumandan Vekili Enver Paşa, beraberinde Ordu Kumandanı Vehib Paşa ve kurmayları olduğu halde kolordu karargâhına gelmişler. Öğle yemeğini beraber (kolordu karargahında) yiyor idik. Vehib Paşa esasen, Erkan-ı Harb Mektebi'nde sınıf arkadaşı bulunan Kolordu Kumandanı Yusuf İzzet Paşa'yı Başkumandan Vekili'ne takdim etmişti. Yemekte de söz olsun diye Yusuf İzzet Paşa'nın, Kafkasya Nârı müellifi olduğunu söyledi. Herhalde Enver Paşa Kolordu Kumandanı'nın aşırı Çerkesçi olduğunu biliyormuş. Çehresini o anda hiddetlenmenin verdiği bir kırmızılık bürüdü. Gayet ciddi, vakûr, aynı zamanda da hissolunacak derecede asabi lisan ile, "Burası Türk ilidir ve bu ordu bir Türk ordusudur, bu orduya mensup olan herkesin vazifesi evvela Türk olmaktır. Türklükten gayrı bir millî inanca sahip olanlar istediği yere gidebilirler!" demişti. Vehib Paşa söylediğine söyleyeceğine pişman olmuş, aynı zamanda yemek masasını derin bir sükût kaplamış idi.
Sayfa 35 - 1. bs. (İstanbul: Timaş Yayınları, 2014)Kitabı okuyor
Reklam
Türklerin en yakın çevreleri tarafından dahi asimile edilmesi hakkında:
Kürt ve Arnavut çevreleri ki bir yazı dilleri, edebiyatları, hatta tarihleri, mazileri yoktur. İrfandan, sanattan eli mahrumdur. O çevre bile içerisine düşen Türkleri Kürtleştiriyor, Arnavut yapabiliyor…
Sayfa 34 - 1. bs. (İstanbul: Timaş Yayınları, 2014)Kitabı okuyor
İhsan Eryavuz'un Kafkas Cephesi'ndeki yoksulluğa dair verdiği malumat:
Zannetmem ki yakın tarih hiçbir devlet ordusu için bizim Kafkas ordumuzun Cihan Harbi'nde maruz kaldığı yoksulluğun, sıkıntıların ve çektiği zorlukların benzeri olsun. "Son zamanlarda Rusların karşısındaki Kafkas ordusu bir zabit kadrosundan ibaret idi" denilse abartı olmaz. O, cidden fedakâr, tüm sıkıntılara, her çeşit yoksulluğa tahammül eden ve vatanperver olan zabitân kadrosu idi ki, adım adım ve topraklarını kanıyla sulayarak memleketini savunmaya çalışıyor idi. İstanbul, Çanakkale ile meşgul, Kafkas ordusuna bakamıyor. Baksa da Ulukışla'dan Erzurum yük hayvanları ile bir buçuk aylık bir yol. Yazık ki bütün askerî malzeme depoları ve saire yalnız İstanbul'da... Yiyecek yok, giyecek yok. Cephane ve saire yetersiz. Hasılı "Düşman kavi, tali' zebun (düşman çetin, talihimizse aciz).
Sayfa 29 - 1. bs. (İstanbul: Timaş Yayınları, 2014)Kitabı okuyor
Türk ulusunun millî mevcudiyetine olan kayıtsızlığı hakkında:
Bütün Dünya milletlerinin milliyet aşk ve ateşi ile canlandıkları, istiklal, birlik, hürriyet kavgasında harikalar; ilim, medeniyet ve ilerleme sahasında hayrete değer başarılar gösterdikleri bir asırda bizdeki bu gaflet, bu ruhsuzluk ne zamana kadar sürecek? Bu ne kayıtsızlık, bu ne derin bir gaflet ya Rabbi! Millî varlığından bu derece habersiz bir millet nasıl olur da bir istikbale sahip olabilir? Türk'ün, Türk gencinin, Türk aydınlarının millî varlığına karşı bu kayıtsızlığı nedendir ya Rabbi? Bu cahil, zavallı ve ihlal edilmiş masum Türk'ün, Türklüğün imdadına koşan olmayacak mı?
1. bs. (İstanbul: Timaş Yayınları, 2014), s. 33-34.Kitabı okuyor
Kara Defter
Kara DefterKamil Maman
7.6/10 · 16 okunma
Reklam
Abdülhamid'in cülus kutlamasını görmemek için içip sarhoş olması
Bir ağustosta cülûs gecesi geldi. İstanbul donanıyor, herkes sokağa fırlıyor, geziniyor, eğleniyordu. Cülûs büyük bir bayram halindeydi. Bense bugünden dolayı keder ve matem içindeydim. Dedim: Abdülhamid’in şenliğini görmemek için iyice içip, sarhoş olup sızmak lazımdır. Tünelin yanındaki İngiliz Birahanesine gittim. Oraya Mehmet Ali de geldi. Sonra bir takım genç zabitler de geldi. Çokça içtik. Abdülhamid'e bir ağızdan küfrettik. On bardak kadar sodalı viski içmiştim. İyi idim. Bir şeyim yoktu. Gitmek için ayağa kalktığım vakit başım döndü, yıkılır gibi oldum. Artık bilmiyorum. O vakit babam, anam Galata’da bir hanede sakin idiler. Oraya kadar gelmiş ve içeriye girmişim, ama haberim yok. Anam halimi görmüş, beni yatırmış, sonra kusmuşum. Kusmalar tekerrür etmiş, ağzımdan kan da gelmiş, anam oğlum ölüyor diye sabaha kadar başımda ağlamış. Sonra bana hikâye etti.
(İstanbul: Altındağ Yayınevi, 1967), c. 1, s. 175-176.Kitabı okuyor
33 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.