Gönderi

Mezopotamya'da Uygar Top. Gelişmesi/ Sihirsel-dinsel düşünüş farkları
İnanmanın doğuştan, dolayısıyla doğal bir gereksinim olduğunu hiçbir ağırbaşlı düşünür ileri süremez. Doğal gereksinimler bedenseldir; simgesel dünyamızla ilgili değildir. Kimse inanmadığı için ölmemiştir, birçok kişi inananlarca öldürülmüştür. Bu da inanmanın doğal değil toplumsal (kültürel) kökenli olduğunu gösterir. İnsanın bilinmeyen karşısındaki genel psikolojik tepkisi, merak etmektir. Bunun devinime geçirdiği tutum, düşünmek ve araştırmaktır. Eğer inanmak gereksiniminden söz ediliyor ve bilinmeyen şeylere inanılması istenen (düşünülüp araştırılması istenmeyen) hazır bilgiler sunuluyorsa, ortada inanmaktan başka umarı, olanağı kalmamış (ya da bırakılmamış) insanlar ile özel bir “durum” vardır. Ve insanı, düşünme gibi hayvanlardan ayırt edici özelliğini kullanmaktan vazgeçiren bir “sorun” vardır. İnsan, gerçekten bilemediği ya da gerçek nedenin hangisi olduğuna karar veremediği durumlarda, normal ve sağlıklı tepkisini, “bilmiyorum” ve (içinde “olmayabilir” anlamını da saklayan) “olabilir” gibi sözlerle dile getirir. Bilememe olasılığının dışlanıp yerine araştırmayı engelleyen hazır bir bilgiye inanma tutumunun konmasının, endüstriye dayanan bir uygar toplumun bilimsel düşünüş çağında sağlıklı bir psikolojik ve normal bir düşünsel tepki olmadığı söylenebilir. #s. 400=109 no'lu alıntı#
Sayfa 456Kitabı okudu
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.