Gönderi

Virata kendini savunmaya, soru sormaya davrandığında kadın sözünü kesti: “Bak şuraya, şu bomboş dokuma tezgahına. Kocam Paratika otururdu burada her gün ve beyaz keten dokurdu, tüm ülkede ondan daha iyi bir dokumacı yoktu. Uzaklardan insanlar gelir, iş getirirlerdi ona ve o iş sayesinde yaşamımızı sürdürürdük biz. Aydınlık geçerdi günlerimiz, çünkü Paratika şefkatli, yardımsever biriydi ve hiç dinlenmeden çalışırdı. Ahlaksızlarla işi olmaz, kötü alışkanlıklar edinmezdi. Üç erkek evlat verdi kocam kucağıma ve biz onların da babaları gibi şefkatli, merhametli, adil erkekler olmalarını istedik. Ve bir gün -ah Tanrım, gelmez olaydı o yabancı buraya bir avcıdan, Tanrı'nın hizmetine girmek için evini, yerini yurdunu terk eden, ormanda elleriyle kendine bir kulübe yapan bir adamın yaşadığını öğrendi. İşte o günden sonra Paratika düşünmeye, kurmaya başladı, akşamları yalnızca düşünüyor, hemen hiç konuşmuyordu. Ve bir gece uyandığımda yatağımdaki yerinin boş olduğunu, Tanrı'nın hizmetine girmek için ormana, Hakk'a İnananların Ormanı dedikleri, senin de kaldığın ormana gittiğini fark ettim. Fakat kocam Tanrı'yı düşünürken bizi unuttu, bizim onun sayesinde yaşayabildigimizi unuttu. Yoksulluk çöktü evimize, çocuklarım ekmek bulamadı, birbiri ardına kaybettim onları ve bugün sonuncusu da öldü, senin yüzünden. Çünkü sen baştan çıkardın onu. Sen Tanrı'nın gerçek varlığına daha yakın olabilesin diye kara toprağın altına girdi benim evlatlarım. Bu günahın kefaretini nasıl ödeyebileceksin ey kibirli adam! Sen tüm acılardan uzakta, kuşlarına ekmek kırıntıları atıp yaşamına devam ederken, benim evlatlarım senin yüzünden son nefeslerini vermeden önce küçücük bedenleri acı içinde kıvrandı. Günü geldiğinde ölülerin ve canlıların yargıcı karşısına çıktığında ve ben senden şikâyetçi olduğumda ne yapacaksın bakalım? İnsanlardan uzakta Tanrı'ya daha yakın olabilirsin gibi saçma bir düşünce uğruna, kendisinin ve masum evlatlarının karnını doyuran adil bir insanın işini bırakmasının, yoldan çıkmasının hesabını Tanrı'ya nasıl vereceksin?” Virata'nın yüzü kireç gibi bembeyaz kesildi, dudakları titremeye başladı: Ben gittiğim yolda başka insanlara örnek olduğumu, onları peşimden sürüklediğimi bilmiyordum. Ben, ben yalnız olmak istemiştim sadece. " “Küçücük çocukların bile bildiği bir şeyi bilmiyorsan nerede kaldı senin bilgeliğin. Tüm eylemler Tanrı'nın isteğidir ve hiç kimse kendi iradesiyle kaçamaz Tanrı'dan ve suçun yasasından. Aslında sen kendi eyleminin efendisi olduğunu ve başkalarına da bunu öğrettiğini sanan bir kibirliden başka bir şey değilsin: Bir zamanlar tatlı olan benim acımdır şimdi ve senin yaşamın ölümü oldu benim evlatlarımın.” Virata bir an düşündü. Sonra kadının söylediklerini kabul etti ve şöyle dedi: “Söylediklerin gerçek ve görüyorum ki, acı çekerek hakikate dair, tüm bilgelerin bilgeliklerinden çok daha fazla şey öğreniyor insan. Bildiğim her şeyi mutsuz insanlardan öğrendim, gördüğüm her şeyi acı çeken, işkence edilen insanların gözlerinde gördüm, sonsuz kardeşin gözlerinde gördüm. Sandığım gibi Tanrı'nın alçakgönüllü bir hizmetkârı değilmişim, kendini beğenmiş, kibirli biriymişim meğer: Ve bunu senin çektiğin ve bana da hissettirdiğin acılar sayesinde öğrendim. Affet beni, itiraf ediyorum, sana karşı suç işlemişim ve farkında olmadan birçok insanın kaderine müdahale etmişim. Hiçbir şey yapmayan da onu yeryüzünde suçlu, günahkâr yapan bir eylemde bulunabiliyormuş, yalnız yaşadığını sanan kişi de aslında tüm kardeşlerinin içinde yaşarmış. Affet beni, kadın. Ormandaki hayatımdan vazgeçecek, geri döneceğim, Paratika da geri dönsün ve yeni yaşamlar yeşertsin rahminde diye.” Virata tekrar eğildi, dudaklarını kadının eteğinin kenarına dokundurdu. Kadının tüm öfkesi kaybolmuştu, Virata'nın arkasından hayretle bakakaldı.
·
75 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.