Gönderi

Kapadı kitabı. Okumak istemiyorum ki. Asıl öğrenmem gerekenin şu kitapta olmadığını biliyorum. Okumak. Doldurmak boşlukları. Ama boşluklar rastgele açılmış asfalt delikleri değil ki. Rastgele zift dökerek kapayasm. Şimdi, kendi yalanlarımı, dar sokaklarımı, korkaklığımı, tembelliğimi, bereketli bir patlamadan çok düzelmeyecek bir kambura doğru gelişen sıkıntımı, yalnızlığımı, beceriksizliğimi tanımadan, tanıyıp da üstüne üstüne gitmeden, bu kitabı okumamın yararı var mı? Birşeyler öğrenmek, bir şeyleri bilmek, birşeylere daha bilen gözlerle bakmak, biraz daha yukardan, biraz daha ileriden, güvenmek kendine ve sonra. Ama yine Serpil Hanım’m karşısında ya da Frere Anoine’m önünde bir kaplumbağa gibi çekeceksem ayaklarımı kabuğumun içine, yürüyecek ilerleyecek yerde, koruyucu kabuğumun gölgesinde kahramanlık düşleri görecek- sem... Önce uzat bacaklarını oğlum, ayaklarının nerelere basıp nerelere basamadığını bil, denizde yürü, geç boyunu... su yüzünde kalmayı öğren... nereye bastığını... nereye basabile-ceğini... nereye basman gerektiğini... Bütün bunlan düşündü mü Memet? Bunlan düşünmemiş bile olsa boğazında bir yumruk gibi duydu bunları, bu yumruğu yutkunmak için kitabı okumaya, okurken aralarda sadece ve sadece Serpil Hanım’ın göğüslerini düşünmeye çabaladı.
Sayfa 90
·
37 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.