Ve... Sonraki Hayattan Kırk Öykü’yü yeniden okumuş gibi oldum. Tek farkı, bu kitabın sonraki hayattan değil, önceki hayattan, evrenin yaratılışından bahsediyor oluşu.
David Eagleman ’ın sıkılıp oturma odasında volta atan Tanrısıyla,
Jean-Louis Fournier ’in sıkılıp Pazartesi’yi yaratan Tanrısı aynı kişi.
Öteki tarafta başımıza ne geleceğini bir kenara bıraktık. Tanrı’ya rezidansın üst katında bir ev kiraladık. Ağzında Havana purosu, elinde viski kadehi. Röpteşambırı da benden. İçip üstü açık Lamborghini’le son ses müzik dinliyor bizimki sokaklarda. Sıkılıp ev işlerini ve baş edemediğimiz en büyük güçlüklerden biri olan gündelik hayatı yaratıyor. Bulanık renkleri, lekeleri, laf salatasını, kötü hava koşullarını, aptallığı, kılçıkları.. Kırışıklıklarımızı, beyaz saçlarımızı, kat kat gerdanlarımızı görelim diye aynaları..”Yaratamadı” diyemesinler diye barutu..Tanrı’mız haset, Tanrı’mız şımarık burjuva çocuklarından beter.
İnanalım, inanmayalım, Tanrım sen yardım et dediğimizde nasıl rahatlıyorsak, “her şey senin yüzünden” dediğimizde de o kadar rahatlıyoruz. Keyifle okunur. Ve en son sayfada kahkaha atılır:
“Tanrı dişlerden sonra Diş ağrılarını yarattı.
Tanrı ayaklardan sonra Ayak dikenini yarattı.
Tanrı beyinden sonra Migreni yarattı.
Tanrı çayır kuşundan sonra Avcıları yarattı.
….
Tanrı Mozart’tan sonra Jean-Michel Jarre’ı yarattı.” :))