Bu kitap yorumunu Instagram'daki "alintilarlayasiyorum" profilimde de okuyabilirsiniz: instagram.com/p/CrgXw0utE9i
Nasıl yani? Artık herkesin okuduğu Stefan Zweig'ı ve Satranç kitabını hayatımda ilk kez mi okudum?!
Bu incelemenin altına yazılan her yoruma karşılık olarak her yaşa uygun harika kitaplar önerdim. Kitap önerisi alabilmek için yorumlar kısmına bakabilirsiniz.
Satranç, bundan birkaç yıl önce İş Bankası Kültür Yayınları'nın iyi tasarlanmış kapaklarla, şeker niyetine sattığı ince kitaplar serisinin bir parçasıydı. Bana da okuma alışkanlığımı kazandıran yazardır kendisi. Açıkçası böyle kaliteli yazarların popülerleştirilmesinde hiçbir sakınca görmediğimi belirterek başlamak istiyorum.
Geçen yıl başlattığım 1000kitap Nostalji Kuşağı'na devam ediyorum ve yıllar önce okuduğum kitapları şu an bulunduğum yaşın düşünceleriyle yorumlamak için tekrar okuyorum. Bazı kitaplar farklı yaşlarda tekrar okunmak için yazılır bence. İşte
Satranç tam olarak bu kitaplardan biri...
Peki gerçekten de Satranç kitabını hayatımda ilk kez mi okudum? Elbette hayır... Bugüne kadar onlarca Stefan Zweig kitabı okuyup değerlendirdim. Hatta bu da yetmeyince Viyana'da Zweig'ın yürüdüğü sokaklara, Ring Caddesi'ne ve Prater'e bizzat gittim. Bütün bunların sonucunda neyi fark ettim dersiniz?
Bazı yazarları ne kadar okursanız okuyun, sanki her seferinde o yazarın kitabını elinize ilk kez alıyormuşcasına bir etki oluşuyor. Satranç kitabındaki her detayı, başını, sonunu ve karakterlerin isimlerini biliyor olmama rağmen Zweig'ın insan dünyasının derinliklerini anlatma becerisi beni her defasında şaşırtıyor.
Eminim ki bu kitabı okuyan pek çok okur, Dr. B'nin Siyah Ben ve Beyaz Ben olarak ruhunu ikiye bölmesi gibi hissediyordur. Hatta biz de Dr. B'nin satranç oynama stili gibi kendi içimizdeki siyah ve beyaz yönlerimizle her gün savaş halindeyiz. Dr. B ve Czentovic karakterleriyle birlikte Stefan Zweig'ın bize çok önemli bir konudan bahsettiğini düşünüyorum: İnsanın kendi kendisiyle oynadığı zihinsel satrançlar!
Sizce de iç dünyamız bir satranç tahtasına benzemiyor mu? Ruhumuzun vezirliğinde ve kalbimizin şahlığında devam ediyoruz hayata. Bazı seçimler çıkarılıyor önümüze ve biz kendi benliğimizle o seçimleri rok yapmak zorunda kalıyoruz. Piyonlarımızı kaybetmişiz, üstelik atlarımız da içimizdeki derin benlik ormanlarına dalmış. Bütün bunlar arasında şah mat olmamak için ne yapmamız gerekiyor?
Pek çoğumuzun bildiği gibi
Stefan Zweig II. Dünya Savaşı döneminde yaşadığı Viyana'dan Brezilya'ya kaçıp aklındaki kaygılardan kaçamadığı için intihar ediyor. Hatta intihar etmeden önce de bize şöyle bir alıntı bırakıyor:
"Sizler yeni bir gün doğumunu bekleyebilirsiniz, benim buna gücüm kalmadı..."
Ne yazık ki, son zamanlarda sosyal medyada umutsuzluk ve intihar gibi kavramların olumlanmaya çalışıldığına rastgeliyorum. Özellikle de Twitter gibi platformlardan yayılan kesintisiz bir karamsarlık psikolojisi belki de pek çoğumuzu olumsuz olarak etkiliyor. Bütün bunlar arasında, en çok sevdiğimiz yazarlar bile intihar tercihinde bulunabiliyorken yeni bir gün doğumunu beklememiz hâlâ anlamlı mıdır sizce?
Kendi cevabım: Elbette.
Viktor E. Frankl Auschwitz-Birkenau toplama kamplarında basit bir esirdi, ama intihar etmeyip kendi psikoloji ekolü olan logoterapiyi kurdu ve
Albert Camus, insanın ne olursa olsun kendi hayat olgusuna tutunması ve yaşamaya devam etmesi gerektiğini söyledi.
Fyodor Dostoyevski'yi ise hepiniz biliyorsunuz... Cebinde tek kuruşunun bile kalmadığı dönemlerden geçti ama en sonunda cenazesi taşınırken edebiyatın peygamberi olarak anıldı!
Bütün bunların üstüne hayatta hâlâ yeni bir gün doğumunu beklemenin değeri var bence. Bizim buna gücümüz olmalı. Kendimizi ve çevremizi bilinçlendirmenin onlarca yolu olabilmeli. Bunların olması ve ideallerimizin gerçekleşmesi için çabalamalıyız. Çünkü bu hayatta hepimiz
Stefan Zweig ve diğer yazarlar gibi kendi içimizle
Satranç oynayabilmek, bir iz bırakabilmek için yaşıyoruz.
Kendi zihnimizle satranç oynarken hayat tarafından şah mat edilmemek dileğimle...
SatrançStefan Zweig · Can Yayınları · 2019237,5bin okunma
Oğuz Bey, benim de severek okuduğum bir kitap bu. Dediğiniz gibi insan tabiatının derinliğini görebiliyoruz eserde. Pek çok defa okunası, miras bırakılası bir şaheser. Tavsiyelerinizi bekliyorum.
Kitap elimde ve Zweig'in okuyacağım ikinci kitabı olacak. İlki Amok Koşucusu. Tuhaf bir sarhoşluk bıraktı bende. Kararsızdım, Zweig mı yoksa başka bir kitap mı diye. İnceleme yazınızdan sonra başlıyorum kitaba. Bir Edebiyat öğretmenine kitap öneriniz ne olurdu? Teşekkürler...
''Dünyada başka hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar etkili bir baskı kuramaz.'' kitabın bu cümlesi beni çok etkilemişti. Gerçekten çok derin bir kitaptı.