—“Zeus aşkına, Büyük Kralı[*3] da bir düşünelim: Bu kral büyük oğluna Asya’nın idaresini bırakacak; böyleyken bu kral, tenceresinde kaynayan ete bir şeyler katmak gerekirse ilkin oğluna mı başvurur yoksa yemek pişirmekte oğlundan daha usta olduğumuzu gidip kendisine ispat edersek, biz yabancılara mı başvurur?
— Elbette bize başvurur.
— Yemeğine oğlunun hiçbir şey katmasını istemez; halbuki biz içine avuçla tuz atmaya kalksak bir şey demez.
— Hiç şüphe yok.
— Diyelim ki oğlunun gözleri ağrıyor; onun hekimlikten anlamadığını biliyorsa, elini gözüne sürdürür mü sürdürmez mi?”