Gönderi

En sonunda kitapları meydana getirdiler. Gelenekler, ağaç gövdesinin yapraklar altında kaybolması gibi, altında kayboldukları simgeleri doğurmuşlardı. İnsanlığın inandığı bütün bu simgeler gitgide büyüyor, artıyor, birbirini kesiyor, birbirine karışıyordu. İlk anıtlar onları içermeye yetmiyordu artık; simgeler dört bir yandan taşıyordu; bu yapılar, hemen hemen hiç denecek biçimde kendileri gibi sade, yalın, çıplak ve yerde yatan ilk geleneği ancak ifade ediyorlardı. Simgenin yapının içinde gelişip açılmaya gereksinmesi vardı. İşte o zaman mimarlık insan düşüncesiyle birlikte gelişip serpildi; bin bir başlı, bin bir kollu bir dev oldu. Bütün bu havadaki simgeciliği ebedi, gözle görülür, elle tutulur bir şekil altında saptadı. Kuvvet olan Dedalus ölçerken, zekâ olan Orfeus şarkı söylerken, bir harf olan filayağı, bir hece olan kemer, bir sözcük olan ehram, bir geometri yasası ve bir şiir yasasıyla aynı anda harekete geçirilerek, toprak üzerinde toplanıyor, birleşiyor, karışıyor, iniyor, çıkıyor, yanyana geliyor; gökyüzüne doğru kat kat yükseliyor, ta ki bir çağın genel düşüncesinin buyruğuna uyarak, aynı zamanda olağanüstü anıtlar olan şu olağanüstü kitapları yazıncaya kadar: Eklinga Pagod'u, Mısır'daki Rhamseion, Hz. Süleyman'ın Tapınağı.
İmge Kitabevi
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.