Gönderi

KS: Rahmetli Ayşe Şasa Hanımefendi, sağlığında zaman zaman beni arardı. Hatta Ayşe Abla arada bir sürprizler yapar, taksiye atlar, mesela ben Bakırköy'de çalışıyorum, gelir Bakırköy'de ziyaret ederdi. Çok hoş bir insandı. Allah rahmet eylesin. Telefon açıyor, bizim hanımefendi çıkıyor telefona, hal hatır faslında bizim hanımefendi "Allah büyük dert vermesin" deyince Ayşe Hanım diyor ki: "Kızım öyle deme, şöyle de: 'Allah dert vermesin. Sen hangisinin büyük, hangisinin küçük olduğunu bilemezsin. Yani bir dert verir o bizi yıkar geçer, dolayısıyla 'Dert vermesin,' diye dua et. Cömert o, cömertliğinde bir hudut yok. İsteyebileceğimizin fazlasını isteyelim." SÖ: Aynen öyle. Bizim azizler de öyle buyurmuşlardır, isteyin isteyebildiğiniz kadar. Hazinesinin sonu yok, şeklinde bir ifadeyle karşılaşmışızdır çoğu kez. Ben hastalığı öyle değerlendiriyorum. Büyüklerimiz, "Lütfun da hoş kahrin da hoş" demeyin diye bize kaç defa buyurmuştur. "Lütfun da hoş, lütfun da hoş" deyin. Niye? Çünkü siz kaldıramazsınız. Onu İbrahim Hakkı Hazretleri söyleyebilir, siz söylemeyin. Siz daima lütfuna iltica edin, kahrından berî kalmayı ondan niyaz edin şeklindedir.
Sayfa 98
·
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.