Gönderi

Roma'daki San Pietro Bazilikası'yla karşılaştığınızda , önce korkuyla karışık bir hayranlık duyarsınız, sonra şaşkına dönersiniz, kafanız karışır. Görkemli, harikulade süslenmiş bir kilisedir bu: Harcanan parayı bir düşünün! Hıristiyanlığın en büyük kilisesidir. Peki, böyle bir pırıltı Tanrı'nın Evi'ne yakışır mı? Açlıktan ölenleri, evsizleri düşünün. Bu paranın onlar için harcanması gerekmez miydi? Niçin bu kadar çok papa resmi varken, İsa'nın ve Tanrı'nın resmi daha azdır? Tanrı'nın Evi'nde bu kadar fazla sanat, putperestlikle bağlantılı değil mi? Bazılarına göre, San Pietro Bazilika'sını görmek bunaltıcı bir deneyimdir: Kilise, dünyevi şeyleri çok fazla ciddiye alıyormuş, aşırı bir zenginlik sergiliyormuş duygusu yaratır. Kutsal olanı pekiştirmek için zenginlik, sanat ve güzelliğin bir arada kullanılması, Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden beri kiliseyi endişelendirmiştir. Güzellik boştur; güzellik Tanrı'nın tezahürüdür. İmgeler tehlikeli putlardır; imgeler inananları bilgilendirir, eğitir. Hıristiyan düşüncesinin estetiğinin özünü, bu karşıt kavramlar oluşturur. Aslında tam da ortaçağa ve Hıristiyanlığa özgü bir sanat teorisi olduğu dusuncesinin kendisi sorunludur.
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.