İnsan bazen bir hikayenin içinde bulur kendini. Bazen farkına bile varmadan bir hikayenin yanından geçip gider. Erzurum’da bir ayakkabıcıya girdim bu gün. Ayakkabı yığınlarının arasında duvarlara yapıştırılmış şiirler,yazılar çarptı gözüme. Ya şiirlerin başında ya da sonunda adı Hakan’dı yazıyordu. Sorup sormamakta tereddüt ettim. Kim di acaba bu Hakan ? Yine de merak üstün geliverdi. Sorunca amcanın yüzü bulutlandı önce, bir gölge geçti gözlerinden. Hakan oğlunun ismiydi. Hakan iki Ünüversite bitirmişti. Şiire tutkundu. Dağa, taşa ve ayakkabı dükkanın duvarlarına şiirler yazıyordu. Hatta bir şiir kitabı bile vardı. Ama Hakan aynı zamanda hayata kırgındı,biraz da öfkeli. İşsizdi Hakan. Zaten onu anlamayanlara göre şiir işsizlerin uğraşıydı. İsmimin Hakan olduğunu söyledim amcaya. Oğluyla adaştım. Bir tebessüm yakaladım yüzünde. Hakan’ı göremedim ama sözünü aldım. Bir daha ki sefere tanışacaktık Hakan’la. İzin alarak fotoğraflarını çektim şiirlerin. Vedalaşırken Hakan’a iletmesi için amcaya bir not bıraktım. “Seni göremedim ama o şiirler o duvara çok yakışmış adaşım.”