Gönderi

Ya bin yıl, ya bin asır sonra o gün gelecek. Koklarken küllerimi mezarımda bir böcek, O kadar yanacak ki, bir yüksüklük toprağım, Yerden bir damar gibi kopup fışkıracağım Ve birden bakacağım, her tarafım bitişmiş, Başım, toprak altında bir måden gibi pişmiş. Nefesten daha ince bir ipek kumaş derim; Fosfordan daha parlak, ince uzun ellerim. Dalacağım kendimin hayran hayran seyrine, Diyeceğim; Bu dönen şeyler eski yerine, Benim diye baktığım şeyler miydi bir zaman Külümün rüyası mı yoksa gördüğüm?.. Aman! Başımda açılacak fânîlerin seması, Ve onların toprağa gerçek diye teması, Bir tatlı vehim gibi içimi bayıltacak; Toprağın, koşacağım, üzerinde yalnayak; Şehrin, dolaşacağım kuş gibi etrafında; Bir beyaz hayaletin upuzun çarşafında, Gezeceğim, doğduğum evin odalarını. Geceleyin, koskoca şehrin lâmbalarını, Bir keskin üfleyişim söndürmeye yetecek; Korku, şehrin çelikten sesini tüketecek. Her şey susacak o ân, çalınacak kapılar; Kiremitleri yaprak yaprak alan bir rüzgâr, Ağzımdan haykıracak, uzun, gizli, çapraşık... Erişilmez fikir ki, düğüm düğüm dolaşık... Sarıldıkça boşanan yumak, çözülen demet; Başı görünmez hayal, sonu gelmez nedâmet...
Sayfa 122 - RUH (1931)Kitabı okuyor
·1 alıntı·
3 artı 1'leme
·
2.719 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.