"Bak Aziz can, bu bir olaydır, olaylar tek başına gelmez. Olayın tek kötü tarafı budur, hareket verir, zelzele gibi başka olayları tetikler, kainatı fazla kıpırdatmak iyi değildir, bu düzey seni yukarı almaz çünkü yukardakini başına devirir. Şimdi Nazifin ölmesi aslen güzeldir, iyidir, yaşayamayacaktı, kazasını kendi icat etti buldu, çekti başına taşı. Keşke başka bir kaza bekleseydi, bence biraz beklese ona hazırlanan bir kaza nasıl olsa olacaktı ama yaşamayı beceremeyen ölmeyi de beceremez hakkıyla, işte bekleyemeyip kazayla kendi hakkından geldi. Boğazını sıkarken kendi kendine hava atmaya çalıştığından ve öleceğini düşünmediğinden eminim, çünkü böyle ölünemeyeceği bilinir, öleceğini bilse yapmazdı. İnsanların çoğunun ömrü sağ taraflarının sol taraflarına hava atmaya çalışması ile geçer. Bazısı bileklerini keser hani çok az kimse bileğini hakkıyla ölecek gibi keser, bakiyesi girişimcidir, yani kar hesabındadır. Nazif de ölme hesabında değildi ama bu uğraşı ile kendini olmadık şekilde kaza ile öldürdü. Çok şükür," deyince Aziz, "Hiç üzülmediniz mi?" diye ağlamakla titremek arası bir sesle sordu. Baba şaşırmış gibi durdu, "İnsan, hele ki beşer bir gölgedir Aziz can, gölgenin kaybolmasına üzülür müsün, sen gölgen sabah kaybolunca üzülüyor musun? İnsan gölgedir, sahi bir şey değildir, o yüzden burada vahşet olarak görüp Allah bunlara nasıl müsaade ediyor dediğin şeyler aslen vahşet değildir, gölgenin silinmesidir, o kadar. İnsan gerçek değildir, şu ağaç sahi mi sanıyorsun sen, dağı çıktın diye var mı sanıyorsun, gerçekten böyle mi sanıyorsun, sanma oğlum değil, hepsi gölge," dedi