Maalesef her mürid kendi inancını, inancın dayandığı köklerini ve kaynaklarını mutlak doğru olarak kabul eder. İşin daha karmaşık tarafı ise bugüne kadar dünya üzerindeki farklı coğrafyalarda tarikatları da dahil edince birbirinden bağımsız binlerce farklı inanç türü geliştiği bilinmektedir. Dolayısıyla her inanç kendi müridine kusursuz görünürken ötekine (o inancı sahiplenmemiş olana) eksik, sorunlu hatta temel dayanaklarıyla geçersiz görünmek mecburiyetindedir.. Bu durum inancın doğası gereği yerel, coğrafi, kültürel ve geleneksel şablonlara bağımlı olması ve evrensel olamayışının temel sonucudur. Dolayısıyla farklı inançlara sahip iki kişinin birbirini ikna etmeye çalışması esasında anlamsız bir bilek güreşi olacağı gibi, aynı inanca sahip insanların birbirlerini suçlaması da tamamen aileden başlayarak öz gelişimlerindeki farklılıklara dayalı olacaktır.
Benim şahsi fikrim inancın tamamlayıcısı bilgidir. Yani bilginin çoğaldığı yerde inanç azalmak durumunda kalır. Nihayetinde insanlık tarihine baktığımızda bir zamanlar uğruna canlar verilen koca koca inançlar, tanrılar, ideolojiler bugün birer masaldan öteye geçemez hale gelmişlerdir. Demek ki bilgi ve birikim eşliğinde yeterli zaman aşımı olduğunda ve medeniyet düzeyi geliştiğinde önceki döneme ait her inanç da terkedilmeye ve mitolojik bir masala dönüşmeye mahkum olacaktır.
Not: herhangi bir kitap beklentim bulunmamaktadır, sadece inancın insanlık tarihindeki konumunu kendimce anlatmaya çalıştım.