Gönderi

Her şeyi anlıyor, her şey onunla konuşuyordu, her şey kapılarını açmıştı kendisine. Bunları dile getirecek sözcükler yoktu, bir şeyi sözcüklerle düşünmek ve anlatmaya çalışmak yanlıştı, umutsuzca bir çabaydı. Yapılması gereken, sadece gönül kapılarını açık tutmak, sadece hazır beklemekti, o zaman her şey, o zaman bütün dünya ardı arkası kesilmeyen bir alay halinde Nuh'un gemisinden içeri dalar gibi insanın ruhuna dolar, o zaman insan bunları ele geçirir, bunları anlar, bunlarla yek vücut olurdu. Bir hüzün kapladı içini. Tanrım, bütün insanlar bunu bilse, bunu yaşasaydı! Nasıl düşünmeden yaşanıyor, düşünmeden günahlar işleniyor, nasıl körü körüne ve ölçüsüz acılar çekiliyordu! Daha dün kendisi Teresina'ya kızıp içerlememiş miydi? Daha dün karısından nefret etmemiş, karısından yakınmamış, yaşadığı tüm acılardan onu sorumlu tutmaya kalkmamış mıydı? Ne kadar hazin, ne kadar aptalca, ne kadar umarsız! Oysa her şey ne kadar basitti, ne kadar iyi, ne kadar anlamlı, yeter ki dıştan değil, içten bakılsındı, yeter ki her şeyin arkasında o varlığın dikildiği, onun, Tanrının dikildiği görülsündü.
Sayfa 52 - 3. baskıKitabı okudu
·
15 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.