Yurtseverlikle, milliyetçilikle birlikte gelişen bu ölüm kültü, ölümün yüceltilmesini, duygusallaştırılmasını, ancak öte yandan sinsi biçimde doğallığından uzaklaştırılmasını içerir. Mezarlıkların kapladığı alan büyümüş, cenaze törenleri, mezar ziyaretleri, matem kıyafetleri ve kabirler daha gösterişli hale gelmiştir. Ölümün bu aşırı görüntüsünün aslında bir körelmeyi gizlediğini ileri sürer Aries. Sonunda bu etkileyici dekor yıkılınca ölüm artık adlandırılamaz olmuştur. İnsanın tevekkülle karşıladığı tanıdık bir son ya da romantik dönemde olduğu gibi dramatik bir simge olmaktan çıkacak, adlandırılamayacak kadar korkunç, dahası utanç verici bir şeye dönüşecektir. Ölüm döşeğinin, ölenin yakınları ve toplumun iyiliği için evden hastaneye taşınmasının bir nedeni de budur Aries'e göre. İlk kez 20. yy'ın başında ABD'de ortaya çıkan, oradan da Avrupa'ya yayılan bir yasaktır bu. Ölümün "çirkin yüzü"nün "mutlu bir hayat"ın ortasında belirmesinin doğuracağı rahatsızlığı, faniliğin hayatta kalanlarda uyandıracağı sıkıntıyı, ölüm sahnesinin hayata devam edenlerde yol açacağı duygusal infiali ortadan kaldırmak için ölüme yasak konması gerekir.