- “Ben neden böyleyim?” diye sormak manasız. Kendi varlığımızın sebebi kendimiz değiliz. Domates mavi olsaydı, bu sefer de neden kırmızı değil diye sorulurdu.
-“Neden hiçliğin tatlı uykusundan bu varoluş çölüne atıldım?” hiçliğin tatlı bir uyku olduğunu söylemek makul değil. Hiçlikte acı da yok, zevk de yok, dolayısıyla tanımlanacak tecrübe de yok.
- “Türlü acılardan yapılma bu hayata fikrim alınmadan gelmek zorunda mıydım?” belki isyan etmeye hakkın var ama itiraza yok. Akıbet ödülü olan yaratıcıya kavuşma ve cennet bu isyana da ket vursun diye var. Haketmeğin halde birisinin çıkarıp uzattığı bin lirayı havada kapmak gibi, haketmediğimiz bu varoluş da büyük bir nimet.
- “Neden seks, güç, beğenilme ve şöhret gibi hazların kölesi olunmayacak ve herkesin mutlu olduğu alternatif bir evren var olmadı da yemek yemenin bile bir zorunluluk olduğu bu evren var oldu?” mutluluk nedir? Mutluluğun ne olduğunu biliyor musun? Hiçbir acının çabanın ihtiyaç ve acziyetin olmadığı bir evrende nefes almanın mutluluk getireceğine bu kadar emin olma bence.
- “Madem ki günün birinde güneş de yok olacak, herhangi bir şey için çabalamanın ne anlamı var?” Akşama acıkacaksın, sabaha acıkacaksın, kahvaltıya yemeğe ne gerek var? İçindeki can havli doğası, istemesen de seni buna sürüklüyor. Ve çabalamamakta samimi isen, yangın çıktığı halde yataktan kalkmayan tembeller hastanesindeki 2 hasta hikayesindeki gibi, kendini felç etmen lazım. Halbuki top patlayınca iftar edeceksin :)