Gönderi

Her kalp, doğuştan ve fitraten gelen bir duygu ile hakikatin marifetine ulaşmaya müsaittir. Çünkü kalp, rabbâni bir emir olması hasebiyle şerefli olup bu hususiyeti gereği âlemdeki diğer cevherlerden ayrılır. Nitekim Allah, buna işaretle “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi.”buyurmuştur. Bu âyet, kalbin bir hususiyeti bulunduğuna ve bununla göklerden, yeryüzünden ve dağlardan ayrıldığına, yüce Allah'ın emanetini taşımaya güç yetirdiğine işaret etmektedir. Bu emanet, marifet ve tevhid bilgisidir. Aslında her insanın kalbi bu emaneti yüklenip ona güç yetirmeye müsaittir. Fakat yukarıda saymış olduğumuz sebeplerden? ötürü onun hakikatine eremez, onu taşıyacak gücü kendinde bulamaz. İşte bu sebeple Allah Resülü, “Her doğan, tevhid fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.”demiştir. Hiz. Peygamber'den nakledilen diğer bir sözdeki “Eğer şeytanlar insanoğlunun kalbini perdelemeseler, onda dolaşmasalardı, insanlar kesinlikle gökyüzünün melekütuna bakabilirlerdi.” ifadesi, kalp ile meleküt arasındaki engele işaret etmektedir. (el ihya 3/16; Mearicu'/-kuds, 8. 96)
Sayfa 358Kitabı okudu
·
83 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.