Naklederler ki, bir zamanlar Şiblı ağlıyor, sızlanıyor ve ah ah deyip duruyordu. Onu gören Cüneyd, "Şibli, Hazreti Ilahi tarafından kendisine verilen emanete hıya- net etmeyi istediğinden, onu ah vah deyip nara atma musibetine düşkün kılmışlar- dır," dedi. Cüneyd bu sözleri söyleyince dinleyicilerin akıllarına birtakım şeyler (ve olumsuz düşünceler) geldi. Ama o iman nuruyla bundan haberdar oldu ve, "Zinhar! Şıblı hakkındakı hatırları (iyi olarak) koruyunuz, (o) halk arasında aynullahtır [Al- lah'ın gözüdür)," dedi. Öyle oldu ki, bir gün müritler Şibli'yi överek, "Şu anda onda olan sıdk ve şevk kimsede yoktur, sålikler içinde ondan daha yüce himmeti ve ak yüzü olan bir kimse yoktur," dediler. Şibli tam bu sırada ansızın içeri girdi ve söyle- nenleri duydu. Bunun üzerine Cüneyd söz alıp, "Siz onu bilmezsiniz, o reddedilmiş, perişan ve karanlık birisidir. Onu buradan dışarı atınız," deyince yoldaşlar onu dışa- rı attılar. Şibli gidip eşik üzerine oturdu, arkadaşları sıra sıra dizildiler ve, "Ya şeyh! Şibli hakkında söylediğimiz her sözün doğru olduğunu biliyorsun, neden bunu böyle emrettin?" dediler. Cüneyd dedi ki: "O, söylediğiniz övücü sözlerin bin kat üstündedir. Ama siz onun arkasına (tuzak olacak şekilde) keskin bir kılıç koydu- nuz, ona zarar gelmesin diye biz de o kılıcın önüne siper koyduk! Kılıçla açtığınız yaraların izini sildik!"