Gönderi

Haydi, di­yelim ki "Ulaş" ve "Merhaba" şiirlerini Zülfü Livaneli bestesiy­le, Livaneli'nin sesinden duyduk... Şimdi onlara şiirin odağından eğilme zamanı geldi işte. öncelikle dikkatimizi çeken, her iki şi­irin de geleneksel halk şiirinden beslenmiş oldukları. Özellikle ses, ton halk şiiri kaynaklı. Gene de, kalıpların benzerliğine kar­şın, özgün ve klişelerden uzak şiirler bunlar. Form olarak da ko­lay sınıflandınlır gibi değiller. örneğin "Ulaş" şiiri Ulaş Bardakçı için yazılmış bir ağıt mı? Bence değil... Ne yakınma var ne acıma... Vahlanma yok, ağıtların temeli olan. İsyancı bir şiir aksine; diklenen bir şiir... Bir destan mı? Böyle olmasını engelleyen temel bir şey var: Anlabma degil, sayıp dökmüyor, öykülemiyor kah­ramanlıklarıru Ulaş'ın. Aynca, sadece Ulaş'a da odaklanmıyor: "Selam söyle" diye 1960'ların ve 1970'lerin öldürülen devrimcile­rini kuşabyor. Eluard'ın, Aragon'un savaş sırasında yazdığı şiir­ler gibi, kolay kolay kabına, kalıbına sığmayan bir şiir "Ulaş" ben­ce. "Merhaba", klasik halk şüri kalıplarını kullansa da, klişe tadı vermeyen bir şiir. Yaşar Kemal'in 1940'lardan 1970'lere uzanan bütün yazı hayatı içinde ilkgençlik yıllarının "Aşık"lığını, "Aşık Kemal"liğini, hiç bırakmadığını ortaya koyuyor.
Sayfa 8 - Yapı Kredi Yayınları
·
77 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.