Gönderi

Milattan önce yaklaşık dokuz bin dolaylarına (Homosapiens’in veya modern insanın ortaya çıkışından kabaca yüz seksen beş bin yıl sonra) kadar cinsel ilişkiyle hamilelik arasındaki bağlantı tespit edilememişti. Muhtemelen seks ve doğum arasındaki uzun süre yüzünden insanlar aradaki bağlantıyı kuramıyor ve her halükarda kadınlar kısa yetişkinlik yaşamlarının çoğunu hamile olarak ya da çocuk emzirerek geçiriyorlardı. Çocuklar anne rahminde birden ortaya çıkıyor gibiydi. Daha da anlaşılmaz ve belki de ürkütücü olanı, kadının bedeninden düzenli aralıklarla akan kandı. Kan bizzat hayattı, kaybedilmesi tehlikeli olan büyülü bir şeydi; ne var ki, kadınlar yara bere olmadığı halde günlerce oluk oluk kanıyordu ve hiç kimse bunun nedenini bilmiyordu. Tek bir husus aşikardı ki, âdet kanı sadece kadından ve kadında da insan yaşamının başladığı yerden geliyordu.
··
283 görüntüleme
Helîna Berfê okurunun profil resmi
İlkel toplumlar ayın belirli zamanlarında seksi yasaklayarak, seks ve üreme kaosuna bir düzen getirebildiler. Zaman geçtikçe erkeklerin kadın korkusu, düpedüz düşmanlığa dönüştü ve âdet gören kadına hem tehlikeli hem de pis gözüyle bakılmaya başlandı. Bu inanç sonraki asırlarda değişik toplumlarda daha da güçlendi. Eski Hindulara göre âdet görmek, sıfır toplamlı bir oyundu: Muayyen zamanlarında kadınlarla cinsel ilişkiye girmenin erkeklerin “gücünü, takatini ve diriliğini” azalttığı düşünülürken, âdet gören kadınlarla cinsel ilişkiye girmekten sakınmanın erkeğin bilgeliğini ve canlılığını artırdığına inanılıyordu. Babil’de bir kadının özel günlerinde dokunduğu her şeyin -ister eşya ister insan olsun- kirlendiğine inanılıyordu ve Asurlularda “âdet” sözcüğü “yaklaşılamaz” sözcüğüyle eşanlamlıydı.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.