Gönderi

"Spinoza da aynı şekilde, bizi çevreleyen ya da çevremizde olup biten tüm fiziksel şeylerin Tanrı ya da doğayı dile getirdiği görüşündeydi. Düşünülen bütün düşünceler için de geçerlidir bu. Yani düşünülen bütün düşünceler Tanrı ya da doğaya aittir. Çünkü her şey birdir. Tek bir Tanrı, tek bir doğa ya da tek bir töz vardır." "İyi ama, eğer bir şey düşünüyorsam, düşünen benim. Hareket ettiğimde de ben hareket ediyorum. Tanrı'yı neden karıştırıyorsun buna?" "Konuyla böyle ilgilenmen çok hoş! Ama kimsin sen? Sofie Amundsen'sin, ama aynı zamanda sonsuz ölçüde daha büyük bir şeyin bir ifade biçimisin. Düşünenin ya da hareket edenin sen olduğunu söyleyebilirsin elbette, ama senin düşüncelerini doğanın düşündüğünü ya da sende doğanın hareket ettiğini de söyleyemez misin? Hangi mercekten bakmak istediğine bağlı bir soru bu." "Ne yapacağıma kendim karar veremiyor muyum sence?" "Eh işte... Belki bir tür özgürlüğe sahipsin, başparmağını nasıl istersen öyle oynatırsın. Ama başparmağın ancak kendi doğasına göre hareket edebilir. Elinden ayrılıp odanın içinde oraya buraya konamaz. Bunun gibi sen de bütünün içinde kendi yerine sahipsin çocuğum. Sen Sofie'sin, ama aynı zamanda Tanrı'nın bedenindeki bir parmaksın." "Yani yaptığım her şeyi Tanrı mı belirliyor?" "Doğa ya da doğa yasaları. Spinoza'ya göre Tanrı -ya da doğa yasaları- olan her şeyin içsel nedenidir. Dışsal bir neden değildir Tanrı, çünkü kendini doğa yasaları aracılığıyla, sadece doğa yasalarıyla dışavurur." "Farkı anladığımı sanmıyorum." "Tanrı ipleri çekerek olacakları belirleyen bir kukla oynatıcısı değildir. Kukla oynatıcısı kuklaları dışardan yönetir, yani bir 'dışsal neden'dir. Oysa Tanrı dünyayı bu şekilde yönetmez, doğa yasalarıyla yönetir.
Sayfa 286Kitabı okudu
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.