Plotinos Bir'le nasıl ilişkiye geçebileceğimizi belirtir; ancak bundan önce bu ilişkinin, temasın, buluşmanın kendisini tasvir eder: "Ruhun bu yere yükseldiğini farzedelim. Burada en yüksek varlık ona gelmiştir veya daha doğrusu ona varlığını göstermiştir.
O (Ruh), kendisiyle ilgili her şeyden yüzünü çevirmiş, kendisini tanrısal olanı almaya uygun hale getirmek için en yüksek derecede güzelleştirmiş, ona benzemeye çalışmıştır.
Bu hazırlıklar ve süslerle kendisini görmek için hazır hale geldiğinde, tanrısal varlık ona kendisini gösterir ve o bir anda, birdenbire onu görür; çünkü ikisi arasında bir şey yoktur.
Burada artık bir ikilik değil, iki şeyin tek bir şey olması söz konusudur.
Çünkü bu durum devam ettikçe her türlü ayrım ortadan kalkar.
O, sanki hem sevendir, hem sevilen.
Ruh bu durumda bir bedene sahip olan bir varlık olduğu bilincini kaybeder; kendisine yabancı bir ad vermez.
O artık ne insan, ne canlı, ne varlıktır; hiçbir şey değildir ...
Bu durumda ruhta (artık) ne zaman vardır, nede zamana karşı bir ilgi.
Aradığı şey O'ydu; O'nu bulmuştur; O'na bakar, kendine bakmaz.
Bakan şeyin kim olduğunu bilecek zamanı yoktur.
Bu duruma geldiğinde O'nu dün yaya değişmez, kendisine O'nun karşılığında dünyaları versen kabul etmez.
O'ndan daha yüksek, daha iyi bir şey yoktur.
O'ndan daha yukarıya geçilemez.
Ne kadar yüksek olursa olsun her şey O'ndan daha aşağıya doğru iner.
Ama ruh bu durumda en mükemmel bir yargıya sahiptir ve şimdiye kadar Aradığı Şey'in O olduğunu bilir ...
Burada aldanma mevcut değildir, Kim Doğru'nun kendisinden daha doğru bir şeyle karşılaşabilir?
Burada ruhun tasdik ettiği doğru, kendisinin kendisi olduğudur ...
Burada ruh için de hiçbir yanılma olmaksızın mutlu olduğunu bilir; çünkü bu, kışkırtılmış bir bedenin değil, ilk mutluluk zamanında olduğu şey haline tekrar dönen bir ruhun yargısıdır.
Eskiden hoş karşıladığı her şeye -mevki, güç, zengin lik, güzellik, bilgi- küçümsemeyle bakar. ..
Artık hiçbir felaketten kork maz"
Ancak Ruh bu noktaya nasıl yükselmiştir veya bu duruma gelebilmek için ne yapmıştır, hangi yerisini kullanıp hangi adımları atmıştır?
"Böyle bir birleşmede Ruh'un özelliği şudur ki, o bir zamanlar derin bir şekilde sevdiği akılsal düşünmeyi (intellection) şimdi reddeder. Akılsal düşünme, bir harekettir ve Ruh bu noktada hareket etmeyi istemez.
Sahibi olduğu görmeye (theoria, vision) akıl vasıtasıyla ulaşmasına rağmen, görmesinin konusu olan şeyin kendisinin bir akıl olmadığını söyler.
Ruh'un kendini Akıl'a teslim etmesi, akılsal dünyada yer alabilmesi için, bir akıl olması gerekir.
Bundan dolayı o bu dünyayı temaşa eder, ancak ondan daha yüksek bir şeyin varlığını görür görmez, geri kalan her şeyi bir yana bırakır.
Ruh'un durumu güzelliklerle dolu bir eve giren bir ziyaretçinin durumuna benzer.
Bu insan önce etrafına bakar ve gördüğü çeşitli güzelliklere hayran olur.
Ama bu, evin sahibinin eve gelmesinden öncedir.
Evin sahibini görünce ... her şeyi bir yana bırakır ve yalnızca ona bakar.
Bu yoğun bakma olayında artık bir başka şey söz konusu değildir. Bu bakma, bakmayla bakılan şeyin tek bir şey olacağı şekilde süreklidir. Burada bakma nesnesi ile bakma fiili özdeş hale gelmiştir.
O zamana kadar içine girip kendisini dolduran hiçbir şeyin hatırası artık gözde mevcut değildir"
"O halde Akıl'ın iki gücü vardır: birincisi kendi içeriğini akılsal olarak kavrama gücüdür; ikincisi ileriye doğru gitme ve bu ileri gitme sayesinde kendisine aşkın olanı bilme, onu algılama gücüdür.
O, ilk olarak görür, da ha sonra bu görmeyle, kendisiyle tek bir şey olarak Akıl'ı kavrar: ilk görme, bilen Akıl'ın görmesidir. İkinci görme aşık olan Akıl'ın görmesidir.
Nektar'ın sarhoşluğu içinde bilgeliğini bir tarafa atan Akıl, Aşk'a ulaşır.
Onun aşırılığıyla saf ve mutlu bir varlık olur ve onun için sarhoş olmak bu cümbüşte ağır başlı olmaktan daha iyidir ...
Bu durumda bulunan Ruh ha reketi bilmez, çünkü En Yüce Varlık hareketi bilmez; bu durumda bulunan ruh, artık ruh bile değildir, çünkü En Yüce Varlık hayata sahip olmayıp onun üzerindedir; o artık Akıl da değildir, çünkü En Yüce Varlık'ın akılsal kavrayışı (intellection) yoktur ve benzerlik tam olmalıdır; ruhun buradaki kavrayışı akılsal kavrayış değildir, çünkü En Yüce Varlık akıl yoluyla bili nemez"
Böylece, Bir veya İyi'nin doğasının ne olduğunu öğrendiğimiz gibi, onun bilgisine nasıl sahip olabileceğimizi de görmekteyiz.
Plotinos varlığın nihai ilkesinin akıl olmadığını söylediği gibi bu ilkeyi bilmenin yolunun da akıldan değil, kendine özgü (sui generis) bir deneyden, akılsal kavrayıştan çok farklı olan bir tür araçsız sezgiden ( intuition) geçtiğini söylemektedir.
Plotinos'un sözlerinden bu bilginin aslında veya terimin alışılagelen anlamın da bir bilgi olmadığını da anlamaktayız.
Bu, öznenin nesnesini görmesi, kavraması anlamında bir bilgi değildir, onunla birleşmesi, onunla bir ve aynı şey olması, onun içinde erimesi, yok olması anlamında bir yaşantı, bir deneydir (experience). Plotinos bu deneye sahip olan ruhu, sarhoş ruh, aklı, aşık veya aşk içinde olan akıl diye adlandırmaktadır.
Plotinos'a göre insan ruhunun en yüksek faaliyeti budur ve insan hayatının nihai ereği de bu özel ve biricik de neyi yaşamaktır.
Plotinos hemen bunu takip eden bölümde yine akılsal bilgi ile Bir'in mistik bilgisi veya deneyi arasındaki farklar üzerinde durur ve görüşünü biraz daha açar:
"Bir'in bilgisi veya O'nunla temas etmek, en önemli şeydir.
(Platon) bunun (yani), İyi'yi görmenin değil, onun hakkında akıl yoluyla fikir sahibi olma nın en büyük bilgi olduğunu söylemiştir.
Bu bilgiye benzerliklerden, olum suzlamalardan, İyi'den çıkmış olan şeyler hakkında sahip olduğumuz bilgi den, şeylerin ona doğru yükselen hiyerarşisinden hareketle erişiriz. Ama İyi'nin kendisine bizi ulaştıran ruhumuzu arıtma (purification) eylemleri miz, erdemlerimiz ve iç varlığımızın düzenidir.
Bu yöntemlerle kendimizin ve diğer şeylerin seyredicisi; hem seyreden, hem seyredilen oluruz. Burada Varlık'la, Akıl'la, evrensel canlı varlıkla özdeşleşiriz ve En Yüce Varlık'ı ar tık dışımızda bulunan bir şey olarak görmeyiz. Şimdi O'na yakınızdır, bir sonrası O'dur; O, elimizle kendisine doku na bileceğimiz bir yakınlıktadır ve akılsal olanın üzerinde pırıl pırıl parlamaktadır"
O halde, İyi veya Bir hakkında bilgi sahibi almamızın iki yolu vardır.
Birincisi; onunla diğer varlıklar arasında benzerlikler kurmaktan veya var olan benzerlikler üzerinde düşünmek ten, onu olumsuz sıfatiada tanımlamak tan, eserlerine bakarak kendisi hakkında akıl yürütmelerde bulunmaktan geçer.
İkincisi ise kendimizi arıtmaktan, erdemli davranışlarda bulunmaktan ve kendi iç düzenimiz, kendi zenginlik veya derinliğimiz üzerinde düşünmekten geçer. İşte aslolan bu ikincisidir, çünkü onda İyi'yi görmekte, bilmekle kalma yız, O'nunla özdeşleşiriz, O'nun aynı oluruz. Bunun ahlaksal değerinin affektif değerinin, mutluluk değerinin diğeriyle karşılaştırılamaz olduğu açıktır. s.214