Emekli albaylarımızdan ve Tarih öğretmenlerimizden İhsan ILGAR bir
gün bana dedi ki:
—... Cumhuriyetin ilânı yıllarında İstanbuldaydım.
Şapka inkılâbı yeni yapılmıştı. Bir gün köprüye doğru
yürürken bir kalabalık gördüm. Polisler, bir adamın başındaki kalpağı almaya çalışıyorlardı. Adam direniyor,
vermek istemiyordu. Çekik gözlerinden, çıkık elmacık
kemikelrinden o kalpaklı kişinin Türkistanlı olduğunu anladım. Polislere müdahale ettim. Bırakın dedim. Bu bizirn
misafirimizdir. Türkistan’ dan gelen bir kardeşimizdir.Polisler fazla üstelemediler. O yıllarda Karaköy
köprüsünden bir kuruş karşılığında geçilirdi. Kalpaklı kişinin geçiş ücretini de verdim. Yan yana yürürken
öğrenmek istedim:
— Türkistan’dan mı geliyorsunuz? İsminiz nedir?
Cevabı yüreğimi ağzıma getirdi:
«— Buhara’dan geliyorum! Ruslar bizim Cumhuriyetimizi dağıtınca, aydınlarımızı kurşuna dizince, Türkiye’ye
sığınmak mecburiyetini duydum. İsmim Osman Hocaoğludur. Eski Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Osman Hocaoğlu! Türkiye’ye bugün geldim. Cebimde,
köprüden geçecek param yoktu!»
İhsan Ilgar devam etti: «Eski Cumhurbaşkanını alıp
Türkocağına getirdim. Sonra onunla çok iyi dost olduk.
Soyadı Kanunu çıkınca, bana ILGAR soyadını o muhterem Hocaoğlu verdi...»
Millî Mücadele yıllarımızda, bize Buhara Cumhurbaşkanı olarak binlerce altın toplayan Osman Hocaoğlu,
günün birinde, Türkiye ’ye sığınacağını elbette
düşünmemiştir.