Gönderi

Aziz Bey mi daha çok benziyor bana yoksa Vuslat mı? Karar vermesi oldukça güç.
Ne gelmişti ki başına? Hepsi hepsi yanlış yaşanmış bir aşktı işte. Kimin hayatında yanlış yaşanmış bir aşk yoktu ki? Ama Aziz Bey’in yanlış yaşadığı bu aşk, geriye dönüşü olmayan bir yol, bir türlü iyileşemeyen bir hastalık gibi bütün hayatına sirayet etti. . Bu gidiş, Aziz Bey’in babasıyla kavgaları, dedesinin ölümü gibi olaylar sayılmazsa, hayatındaki ilk yıkımdır. Sonraki acıklı hadiseler bu ilk büyük halkaya eklenmiş ve böylece Aziz Bey’in hayatı kederli zamanlardan örülü upuzun bir zincir olmuştur. Arada yaşanan güzel ve mutlu günler bu acıklı havayı hiç değiştiremedi. Aziz Bey ne zaman hayatını gözlerinin önünden geçirecek olsa, yaşanmış bunca yıldan kendine acıklı ve kırık birkaç hikaye kaldığını gördü. . Ama bu mümkün olmadı. Yaşanacak yıllarının tümünü Maryam’ı unutmak, onun umursamaz ve vefasız halinin ruhunda yarattığı ezikliği giderebilmek için harcadıysa da, başaramadı. Kalbi, durup durup incecik bir su akıtan, kapanmayan bir yara yeri gibi sızladı. Bu yara bazen sızı olup içine çöktü, bazen öfke olup dışına taştı. Maryam’ı bir daha hiç görmedi, zaten sürmediği izine rastlamadı, hakkında tek bir kelime bile duymadı. Ama unutamadı. Maryam ikinci bir kişilik gibi onunla birlikte hep var oldu. Alınacak bir öç, görülecek bir hesap, kavuşulacak bir sevgili, dinmeyen bir özlem gibi karmaşık duygulardan ne varsa daha, hepsi oydu. Ama Maryam’ın bunlardan haberi yoktu. . Muhakkak ki ömrü esip gürlemekle geçmiş olan bu ihtiyar da o kırgın yüzü görmüş, bütün bir hayatı yanlış ilkeler üzerine kurduğunu kabul ederek eriyip gitmek yerine içinde derin bir kin büyüterek ayakta kalmayı tercih etmişti. . Nasıl geçtiğini anlamadığı yıllar artık daha hızlı geçecek, başı hep dik ve mağrur durabilmek için, biriktirip sakladığı sıkıntılar, kederler giderek çekilmez olacaktı. . Karısını yine pencerenin önünde oturmuş buluyor ve kendini beklediğini sanıyordu. Ama bilmiyordu ki, Vuslat bu bekleyişten çoktan vazgeçmişti. Artık hiçbir şeyi beklemiyor, sadece yılların verdiği bir alışkanlıkla, pencerelerinden ışık sızan evlere bakarak, böylesi evlerde yaşandığını sandığı mutlu hayatlara imreniyordu. . Bir yığın acıyı, kırıklığı, yarayı barındırmış olan o upuzun zaman nasıl da anlamadan geçmişti. Artık kendini dışarıdaki hayata o kadar da ait hissetmiyor, eskisi gibi ayak uydurmuyor, bütün o neşenin, gülüşlerin, şarkıların ayyuka çıktığı coşkulu masalar yerine, huzurlu bir sessizliği tercih ediyordu.
·
89 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.