Gönderi

On üçüncü mektup
Düşe kalka ilerleyeceğin yollarda, taşlar kanatacak ayaklarını. Issız, karanlık ormanlardan geçeceksin yapayalnız. Sonra bir bataklık başlayacak gözün alabildiğine. Omuzlarına kadar yapışkan çamurlara saplanacaksın. Durmadan yağmur yağacak üstüne, iliklerine kadar ıslanacaksın, üşüyeceksin. Ahtapot elleri gibi uzun, pis sarmaşıklar dolanacak ayak bileklerine. Dört yanında kara bataklık kuşları dönecek çığlık çığlığa. Geçmiş zamanı düşüneceksin. O bir daha yaşanılmaz günleri, geceleri düşüneceksin. Bataklığın son bulduğu yerde zift gibi koyu bir gece başlayacak geçmiş gecelere benzemeyen. Yürüyeceksin, ağır ağır ilerleyeceksin zamanın ve gecenin ortasında. Keskin bir rüzgâr çıkacak, merhametsiz kırbaçlar gibi parçalayacak yüzünü. Sonra bir dağ yamacına varacaksın, bitkin ve perişan... Uzaklarda cılız bir ışık göreceksin. Sen yaklaştıkça büyüyecek, sıcak kollarıyla saracak seni. Fakat, sen o ışığın olduğu yere hiçbir zaman varamayacaksın ve bu gerçeği anladığın anda yı- kılacaksın, korku ve ümitsizlik saracak yüreğini, ağlayacaksın. İşte o zaman beni düşüneceksin, çektiklerimi, senin için katlandığım şeyleri düşüneceksin. Bulutlar dağılacak. Seni nasıl sevdiğimi, nasıl yüceleştirdiğimi, nasıl o erişilmez ışık haline getirdiğimi birer birer anlayacaksın. Karşılaşmamız kaderdi belki. Ama çektiğimiz çiledir bizi birbirimize yaklaştıran, o korkunç ümitsizlikler, büyük çaresizliklerdir. Acılarımızı yitirmeyelim
Sayfa 139
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.