Gönderi

260 syf.
·
Puan vermedi
·
1 saatte okudu
“Bütün insanlar ve nesneler, bilincimizde bir anlam ifade ettiği sürece mi var olduğu kabul edilebilir?” Jean Paul Sartre’nin bu ünlü eserinde bu sorunun cevabını arıyoruz. Varoluşçuluk kuramının öncülerinden Sartre’nin eseri, Fransa’nın Bouville kentinde yaşayan Roquentin adlı ana kahramanın günlüklerinden meydana gelmektedir. Bu günlüklerde Roquentin, günlük yaşamı içerisinde karşılaştığı insanların, gördüğü ve dokunduğu nesnelerin, nihayetinde kendisinin varoluşunu irdelemektedir. Bir başka ifadeyle varoluş, insanlar da dahil olmak üzere nesnelere bir anlam yükleyebildiğimiz sürece anlam taşımaktadır. Diğer türlü ne nesnelerin ne de insanların varlığının herhangi bir hükmü bulunmaktadır. Bu yönüyle varoluşçuluk, bir anlamda nihilizmle (hiççilik) paralellik göstermektedir. Nitekim Roquentin, kendi varoluşunun anlamsız, kendi deyimiyle “fazlalık” olduğunu fark ettiğinde esere adını veren “Bulantı” olarak tanımladığı hezeyanlara kapılmaktadır. Eserde yer yer günlük gelişmelere ve diyaloglara da yer verilmekte ancak eserin doğası gereği bu gelişmeler ile diyalogların hangisinin hayal, hangisinin hayal olduğunu anlamakta güçlük çekebilirsiniz. Bu bağlamda eserde sürreal bir hikayecilik tarzı içerdiği söylenebilir. Sartre’nin ilk okuduğum bu eser, yer yer ağır ilerlese de felsefi bir eser olduğunu bildiğimden bunu doğal karşılayarak esere devam ettim. Ağır dediğime bakmayın, kesinlikle sıkıcı değil. Eseri okuduğuma son derece memnunum. Felseye ilgi duyan; hayatın, insanın, nesnelerin ve kendi varlığının anlamını irdeleyen herkese de tavsiye ederim.
Bulantı
BulantıJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 202123,1bin okunma
·
49 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.